KültürManşetSöyleşi

15. İstanbul Bienali: İyi Bir Komşu

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından bu yıl 15. kez düzenlenen İstanbul Bienali ‘iyi bir komşu’ kavramsal başlığıyla 16 Eylül tarihinde kapılarını açıyor.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Koç Holding A.Ş. sponsorluğunda düzenlediği 15. İstanbul Bienali’nin basın toplantısı dün sabah Saint Benoît Fransız Lisesi’nde gerçekleştirildi. 56 sanatçının 6 mekânda 16 Eylül ile 12 Kasım tarihleri arasında ziyaret edilebileceği eserleri, ‘iyi bir komşu’ kavramsal başlığı altında şekilleniyor. İyi bir komşu kavramsal başlığıyla dikkat çeken Bienal, farklı grup, kimlikler ve sosyal statüler bağlamında iyi bir komşunun kim olduğunun ölçütlerini sorguluyor. Bu yıl Elmgreen&Dragset sanatçı ikilisi küratörlüğünde gerçekleşen Bienal’i, direktörü Bige Örer ile konuştuk. Örer, 15. İstanbul Bienali’ni ‘Sadece yan yana değil birlikte yaşamak üzerine bizleri düşünmeye davet eden bir sergi’ olarak nitelendiriyor.

‘Sadece yan yana değil birlikte yaşamak üzerine bizleri düşünmeye davet eden bir sergi’

Bu yılki kavramsal çerçevenin belirlenme süreci nasıl gerçekleşti? Neden “iyi bir komşu”?
15. İstanbul Bienali, tüm dünyada toplumsal travmalar ve siyasi depremlerin gelecekle ilgili endişeleri tepe noktasına ulaştırdığı ve bireysel özgürlüklerin köşeye sıkıştırıldığı bir dönemde, kişisel hikâyelerin peşinden gitti. Bu anlamda “iyi bir komşu” tek bir tanımı olmayan bir kavram; iyi bir komşunun kim olduğu sorusunun cevabı içinde bulunduğumuz zamana, mekâna ve topluma göre ciddi farklılıklar gösterebiliyor. Komşuluk farklı ölçeklerde – ev, mahalle, şehir, ülke, hatta belki evren – yaşanabilir. Tüm bu sistemlerin içindeyse en belirleyicisi ise kişisel olan yani mikro sistemler. Yaşadığımız alan ve çevresiyle olan ilişkilerimiz de diğer halkaları şekillendiriyor. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda bu yıl sadece yan yana değil birlikte yaşamak üzerine bizleri düşünmeye davet eden bir sergi yapmanın önemine inanıyorum.

’Sergide farklı kimliklerin komşuluklarına yer veriliyor’

Bienal düzenlendiği yıl, başlık olarak Türkiye veya dünyanın o yıl içinde bulunduğu siyasi veya sosyolojik durumundan besleniyor mu? Ve bu yılki başlığı ilişkilendirebilir miyiz?
İstanbul Bienallerinin küratörleri, seçilmelerinin ardından şehre yaptıkları araştırma ziyaretlerinde aşama aşama kavramsal çerçeveyi şekillendiriyorlar. Elbette bu esnada dünyada ve ülkede yaşananlar, o dönemki küratörlerin üzerine düşündükleri alanlarla buluşuyor ve her edisyonun teması da bu şekilde ortaya çıkıyor.

15. İstanbul Bienali örneğinde de serginin küratörleri (20 yılı aşkın süredir birlikte çalışan sanatçı ikilisi) Elmgreen & Dragset, kendi sanat pratiklerinde de sıkça yer verdikleri ve üzerine düşündükleri “ev” ve “aidiyet” kavramları üzerinden bir sergi kurgulamak istediler. Pek çok coğrafyada çatışma iklimi sürerken, 56 sanatçının katılımıyla 6 mekânda gerçekleşen bu sergide savaş, yerinden edinme, göçler, farklı kimliklerin komşulukları gibi konulara eğilen kişisel hikayelere yer veriliyor. Böylelikle içinden geçtiğimiz çetin dönemde, siyasi ve sosyolojik konular bireysel örnekler üzerinden izleyiciye aktarılıyor. Küratörlerimizden alıntılarsak: “Politik sorunların gözümüze biz bireylerin yakalamayacağı, nüfuz edemeyeceği ve akıl sır erdiremeyeceği kadar büyük göründüğü bir zamanda, politikayı eve, yani kendi köklerine geri getirebilmeyi umut ediyoruz.”

‘Sergi kentin hafızasıyla ilişkiye geçiyor’

Bienal, neyden niçin beslenir? Diğer bir soruşla; bienal içeriği ne ile paraleldir?
Bu sorunun bana kalırsa iki ayağı var. İlki, biraz evvel bahsettiğim gibi her bienal içinde gerçekleştiği sosyo-politik bağlamdan ve o edisyondaki küratörün veya küratörlerin kişisel meraklarından besleniyor. Bienal araştırma sürecinde küratörler nezdinde yerel bağlamın oturtulmasında kültür-sanat alanındaki aktörlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin ve fikir önderlerinin değerli katkıları çok çok önemli. İkincisi de elbette yaşadığımız şehir olan İstanbul. Bu sene otuzuncu yılını kutlayan İstanbul Bienali ilk edisyonundan itibaren şehirle özel bir ilişki kurarak farklı mekanların kültür-sanat alanına dahil edilmesine katkıda bulunmuş ayrıca izleyicisini şehrin ilham veren noktalarına davet etmeyi başarmıştır. Bu anlamda her sergi kentin hafızasıyla da ilişkiye geçerek hem yerel hem de uluslararası izleyiciler için başka bir keşif imkânı taşır.

Bienal tarihinden bugüne baktığımızda genellikle farklı lokasyon ve kimliklerden küratörlerin tercih edildiğini gözlemliyoruz. Küratör seçim süreci nasıl gerçekleşiyor ve bu yılki nasıl gerçekleşti?
İstanbul Bienali’nin küratör seçimi her iki yılda bir üyeleri yenilenen uluslararası danışma kuruluyla birlikte yapılıyor. İki aya yayılan bu sürecin sonunda bienal için belirlediğimiz vizyon ve hedefler doğrultusunda, farklı sergi yapım pratiklerine ve uluslararası sanat dünyasında çarpıcı üretimlere yer vereceğine inandığımız isimlerle çalışmaya karar veriyoruz. Bu anlamda 30 yıldır süregelen bu sanat etkinliği risk almayı seven, yeniliklere kucak açan yapısıyla şehirle ve Türkiye’de yaşayan sanat izleyicisiyle özel bir ilişki kurmayı başarıyor. Bizim için de çok önemli bir kriter bu.

‘Elmgreen&Dragset İstanbul’u tanıyor’

Elmgreen&Dragset öncelikle uluslararası alanda yapmış oldukları birbirinden dikkat çekici sanatsal ve küratöryel projeleriyle hep ilgiyle izlediğimiz bir ikili. Daha önce üç kez İstanbul Bienali’nde birlikte çalışma fırsatı bulduk: 2001, 2011 ve 2013 yıllarında. Yirmi yıla yakın zamandır İstanbul’u ve İstanbul sanat çevresini tanıyorlar ve nasıl bir dönüşüm içinden geçtiğimizi çok yakından takip ettiler. Ayrıca yirmi beş yıldır birlikte çalışan ve ortak çalışma pratiğinin önemine inanan bir ikili olmaları, bu dönemde anlamlı bir sergi yapmak için uygun zemini hazırlamıştı. Bu yolculukta bize eşlik etmeleri için Elmgreen & Dragset’i İstanbul’a davet etmenin ne kadar doğru bir karar olduğunu her aşamada tecrübe ettik. Yirmi seneye yakın bir süredir İstanbul’da birçok bienalde ve sergide yer almış, şehirle ilişkiye geçen işler üretmiş olmaları, bienal hazırlıklarına başlarken sağlam bir temel oluşturdu.

‘Sanat, farklılıklarımızla bizi buluşturuyor’

Bienal, bir ülkenin veya o bölgenin kültür-sanat hayatı için neden önemlidir?
1987’deki başlangıcından bu yana, İstanbul Bienali hem şehir hem de bölgedeki güncel sanat üretimi için itici bir güç rolü üstleniyor. Bienal’in varlığı içinde bulunduğumuz coğrafyada yeni sanatsal ve kültürel platformların gelişimine önemli bir katkı sağlayıp, uluslararası işbirlikleri için de eşsiz bir imkan teşkil ediyor. Geçtiğimiz 14 edisyon aracılığıyla Türkiye’den ve dünyadan birçok sanatçı küratörlerle ilişki içinde yeni eserler geliştirme, farklı estetik yaklaşımları deneme fırsatı elde ediyor.
Sergiler hem içerikleri hem de gelenekselin dışına sızan sunum biçimleriyle uluslararası sanat haritasının bir parçası olmakla beraber aynı zamanda o ülkede yaşayanlar için de bir nevi okul rolü üstleniyor. Sanat farklılıklarımızla bizi buluşturuyor, bir araya getiriyor, kimi zaman bulunduğumuz andan uzaklaşmamızı sağlıyor ve farklı perspektiflerden dünyaya bakmamızı mümkün kılıyor. Hazırlık süreci Şubat 2016’da başlayan 15. İstanbul Bienali’ni düşündüğümüzde ise birçok etkinliğin ertelendiği ya da iptal edildiği bir dönemde, bir kez daha birlikte sanat üretmenin, sanat üzerine düşünmenin, sanat üzerine konuşmanın, düğümlerin çözülmesi için nefes alma alanları yaratacağı umuduyla devam ettik.

‘İstanbul Bienali şehrin gölgede kalmış zenginliklerine işaret ediyor’

İstanbul Bienali’ni dünyada yapılan bienallerden ayrı veya özel kılan noktalar var mı?
İstanbul Bienali kurulduğundan beri farklı kitleleri kendine çeken uluslararası bir sergi olmanın yanı sıra birçok farklı grubun yanı sıra sanat profesyonelleri için de alternatif ve peri-patetik bir okul olma özelliği taşıyor. Yeni sanatsal dillerin oluşumuna fırsat veren bu etkinlik, özellikle 2000’lere kadar buradaki sanat izleyicisi için uluslararası güncel sanat dünyasını takip etmek adına da eşsiz bir fırsattı, hala da bu özelliğini taşıyor. Bizler geçtiğimiz on yıllar içinde bienalle büyüyen, bienal etrafında şekillenen geniş bir grubun varlığıyla güçleniyor, yapacağımız işlerdeki farklı ifade biçimlerini kucaklayan bir dil geliştiriyoruz.

Ayrıca İstanbul Bienali her edisyonunda şehirle kurduğu güçlü ilişkiden beslenen ve mutlaka estetik seçimlerin ön planda olduğu bir yapı içerisinde biçimleniyor. Sergi, şehrin tanıtımı için bir araç olmanın ötesinde içeriğiyle şehirle bütünleşiyor ve onun gölgede kalmış zenginliklerine işaret ediyor.

Peki bienalin direktörü için “iyi bir komşu” kimdir?

İyi bir komşu farklı kimliklerimizle bir araya yaşayabildiğimiz, özel alanlarımıza saygılı ve bunun yanı sıra ortak bir şeyler paylaşabildiğimiz bir kişidir.

‘Bienal toplumdaki farklı kimlikleri bir araya getiren fiziksel ve zihinsel alanlar yaratıyor’

İstanbul Bienali, fiziksel ve içerik olarak herkes için erişilebilir bir etkinlik midir? Halk ve sanat ikileminde ulaşılmaz nitelikler barındırır mı?
İstanbul Bienali, 2013 senesinden beri ücretsiz olarak düzenlenmektedir. 2015 senesinde 36 farklı mekâna yayılan sergi 2 aylık bir süre içerisinde 545.000 izleyici tarafından ziyaret edilmiş, ayrıca bu dönemde gerçekleşen eğitim programlarına da binlerce kişi katılmıştı. Bu bağlamda düşündüğümüzde İstanbul Bienali’nin elit bir etkinlik olduğunu söylemek mümkün değil. Hem sergi hem de onun etrafında şekillenen diğer etkinlikler içinde yaşadığımız toplumdaki farklı kimlikleri bir araya getiren fiziksel ve zihinsel alanlar yaratıyor. Bu birlikteliklerden doğan yeni düşünce formları ve işbirlikleri de ilerleyen yıllarda farklı buluşmalar için bir olanak yaratıyor.

Örneğin 15. İstanbul Bienali, içinden geçtiğimiz dönemde hepimiz için daha derin bir anlam taşıyan birlikte yaşamanın bir önkoşulu olarak komşuluk üzerine eğilirken birçok farklı örgütlenmeyle işbirliği yapıyor. Kamusal program koordinatörü sanatçı ve akademisyen Zeyno Pekünlü’nün yaptığı titiz çalışma neticesinde tam da sorunuzda vurguladığınız gibi sınıfsal farklılıklar gözetmeyen ve farklı temsiliyetlere alan açan bir yaklaşım benimsedik.

‘Bienal, güncel siyasi eleştirilerin dilini sürdürmüyor’

İyi bir komşu başlığı altında şekillenen soru cümlelerini incelediğimizde; etnik, ideolojik, sınıfsal, cinsiyet, dini ve sosyolojik olarak Türkiye’de yaşayan herhangi bir grup veya bireyin kendisine veya çevresine yöneltebileceği en az bir soru var. Veya kendi temsiliyetini tartışabileceği… Bu noktada bienal bu yıl, pratikte Türkiye evrenselliğine sahip bir başlık olarak karşımıza çıkıyor. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Haklısınız, küratörlerimizin sanatçı kimliklerinden beslenen soru sorma pratikleri 15. İstanbul Bienali’nin kurgusunu da oluşturdu. Güncel siyasi eleştirilerin dilini sürdürmek yerine ev, mahalle, aidiyet ve belki daha mahrem ve kişisel olanla ilgilenen bir dili sahiplendi. Bahsettiğiniz farklılıklar bugün yaşadığımız dünyada birçok farklı coğrafyada da anlam taşıyor. Bunu vurgulamak adına 2017’nin başından itibaren küratörlerimizin altını çizdiği bu soruları sanatçı Lukas Wassman ve grafik tasarımcısı Rupert Smyth işbirliğiyle tasarladığımız billboard projesiyle dünyanın farklı şehirlerinde uyguluyoruz. Moskova’da yaşayan bir ev kadını da Limerick’teki bir öğrenci de Sidney’deki bir işçi de bu evreni paylaştıkları milyonlarca birey gibi komşuluk ve onun farklı tanımları üzerine düşünmeye davet ediliyor. Bugüne kadar 20’nin üzerinde şehre yayılan “iyi bir komşu” billboardları, bienal süresince İstanbul’da da birçok farklı noktada görülebilir.

bianet.org platformunda yayınlandı.
Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak