HaberKültürManşetSöyleşi

Antakya’nın bir çağrısı var: Dönün ve beni kurtarın

Yaşanan depremlerde 4 üyesini kaybeden Hatay Akademi Orkestrası kurucu şefi ve müzik öğretmeni Ali Uğur ile Hatay Kırıkhan’da bir araya geldik. Uğur hem orkestraları için destek çağrısında bulunuyor hem de Antakyalılara, “Bu bizim kendi kentimizi inşa etmemiz için bir fırsat ve bir görev. Antakya ölmedi evet kan kaybetti ama bir çağrısı var, dönün ve beni kurtarın. Antakya bizim yuvamız. Bu yuvamızı korumak adına herkesin buraya gelip kök salması gerekiyor. O kökten güzel şeyler yetişecek.” diyor.

Ali Demirtaş
soru@annebengazetecimiyim.com

Yaşanan depremlerin kimi nasıl ve ne şekilde etkilediğini her geçen gün görmeye devam ediyoruz. Bölgedeki kültür ve sanat oluşumları da bunlardan bazıları. Örneğin Hatay’da kurulan ve birçok noktada faaliyetlerini sürdüren müzik inisiyatifi Hatay Akademi Orkestrası… Orkestra dört üyesini deprem nedeniyle kaybetti. Onlarca enstrümanı da enkaz altında kaldı. Ben de Hayatta İyilik Var Derneği ile Hatay Kırıkhan’da bulunduğum sırada orkestranın kurucu şefi Ali Uğur ile bir araya geldim. Uğur aynı zamanda Hatay Senfoni Orkestrası Kültür Sanat Derneği’nin de başkanı. Hatay’da Hatay Bedii Sabuncu Güzel Sanatlar Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapıyor. Kendisiyle hem orkestrayı hem de Antakya’nın yeniden inşası sürecinde dikkat edilmesi gereken noktaları. Uğur da bir sanatçı ve bir Antakyalı bakışıyla yanıtladı sorularımı. Bölgeden ayrılan Antakyalılara da çağrıda bulundu: “Dönün…”

Orkestranız ne zaman ve nasıl kuruldu?

Hatay Akademi Orkestrası’nı 2019 yılında kurduk. Yola 17 kişiyle başladık. Sonra giderek büyüdük, tamamen konservatuvar mezunu sanatçılar, konservatuvar öğrencileri ve müzik öğretmenlerinden oluşuyoruz. Zamanla çok sesli bir koro da kurduk. Şu anki sayımız 100 civarında. Tamamen sivil inisiyatifle ve bir idealle yola çıktık. Hiçbir kurum ya da kişiye bağlı değiliz. İdealimiz kendi coğrafyamızı kültür sanat anlamında iyiye yönelik bir dönüşüm yaratmaktı. Bu nedenle kendimize aynı zamanda bir dönüşüm hareketi diyorduk. Tohumdan bir şeylerin yetişmesi için bir de çocuk korosu orkestraları kurduk.

Hatay Akademi Orkestrası

DEPREMDE DÖRT ÜYEMİZİ KAYBETTİK

Deprem kaç üyenizi kaybettiniz?

Depremde dört arkadaşımızı kaybettik. Eskişehir, Opera mezunu soprano Cansu Çilingir, viyola grubundan Büşra Kırkıcı Zateri, vurmalı sazlardan Abdurrahman Düzgün ve kontrabass Ali Yılmaz arkadaşımızı kaybettik. Abdurrahman ne yazık ki oğluyla birlikte aramızdan ayrıldı. Sağ kalan arkadaşlarımız da en yakınlarını kaybetti. Örneğin baş çellistimiz Gizem Zirve, enkazdan 16 saat sonra çıkarıldı, babasıyla birlikte. Ama annesini ve kız kardeşiyle erkek kardeşini kaybetti maalesef. Bizim bir de 30 kişilik çocuk koromuz var. Ne mutlu ki çocuklarımızdan bir kaybımız yok.

TARİH SAHNESİNDE BUNU YAPMAK ZORUNDAYIZ

İlk sahneye çıktığınızda neler olacak sizce bu kayıpların ardından?

Herkesin kafasındaki korkulardan birisi de bu. İlk provamız, ilk sahneye çıkışımız nasıl olacak diye. Kesinlikle çok etkileneceğiz. Bunun garantisini onlara veremiyorum, belki ben de yönetirken ağlama krizine gireceğim. Bilmiyorum ama bununla yüzleşip bir şekilde devam etmek zorundayız. İlk konserimizde hepsinin koltuğunu boş bırakacağız. Abdurrahman mesela, oğluyla birlikte öldü, onun eşi için bizim ayakta durmamız lazım. Abdurrahman’ı temsilen kardeşini orkestraya alacağız, onun da kardeşi vurmalı sazlar sanatçısı. Ayakta durmamız lazım Cansu’nun annesi ve kız kardeşi için de. İlk birkaç konserimizde çok kötü olacağımızı düşünüyoruz, duygusal olarak. Yanımızda görmek isteyeceğiz arkadaşlarımızı. Çünkü çok başka bir bağ vardı aramızda, biz sivil inisiyatifle kurulmuş bir oluşum olduğumuz için, gönüllük esasıyla, tamamen dosttuk. Bir kurum adı altında toplanmamıştık ya da maaşlı bireyler olmadığımız için zorunluluk yoktu. Bu nedenle güzel bir bağ vardı aramızda. Tam da bu nedenle yola devam edeceğiz, çünkü bu bizim sorumluluğumuz. Bu arkadaşlarımızın bize verdiği görev. Yaşanan bir buçuk dakikalık deprem, bir ömrümüz boyu tamamlayamayacağımız bir sorumluluk yükledi omuzlarımıza. Çünkü biz hem sanatçıyız hem de eğitimciyiz. Bu bizim görevimiz. Tarih sahnesinde bunu yapmak zorundayız. Başaramasak bile en azından biz bunun mücadelesini verdik diyebilmeliyiz.

DESTEĞİNİZE İHTİYACIMIZ VAR

Peki şu an orkestra için ne yapıyorsunuz, kimlerle iletişimdesiniz?

Şu aşamada orkestrayı bir araya toplamak adına çağrılar ve görüşmeler yapıyorum. Ulusal ve uluslararası birçok kurum bana ulaştı, sağ olsunlar, orkestrayı ayakta tutmamız için destek de bulunacaklar. Destek ve dayanışma ağı örülüyor. Şuna da bir vurgu yapmak isterim, bu orkestranın ayakta durması gerekiyor. Hem özünde bu orkestrayı var etmeye çalışan sanatçıların ayakta kalabilmesi hem de ölen arkadaşlarımızın anısı için. Hem de aslında ülkemiz için. Sanatın iyileştirici gücüne inanıyorum. Sanatla orkestra iyileşecek ve iyileştirecek. Kendi memleketimize ve topraklarımıza sanatsal anlamda hizmet edip iyileşmesine ve yaşamın yeniden örülmesine yardım edebilmemiz için orkestrayı ayakta tutmaya çalışıyoruz. O nedenle bu tür görüşmeler yaptık. Bizimle dayanışma içinde bulunmak isteyen herkesi bizimle iletişime davet ediyorum.

BURASI BİZİM YUVAMIZ, DÖNMEMİZ GEREKEN BİR YUVA

Şu an bir çağrıda bulunsanız, kime ne dersiniz?

Şöyle bir çağrım var buradan giden Antakyalılara. Bütün insanlık tarihi boyunca insanlar, zor dönemlerden geçmiş, karşılaşmışlar. Bu dönemeçlerden geri dönmeyi de tercih edenler olmuş, kimse de yargılayamaz tabii ki de dönebilirler. Ama bu yola devam edenler olmuş, onlar da dönebilirdi ama dönmemişler, yürümeye devam etmişler, o zorluğu aşmışlar. Onlar sayesindedir ki bugünleri görüyoruz. Ve ben şu an umut dolu cümleler kuruyorsam, umut varsa o yola devam edenler sayesinde oldu. Şöyle bir söz de var, dünyanın basıncıyla elmasa dönen toz tanesi diye, şimdi o toz tanesi dünyanın basıncıyla ezile ezile elmasa dönüşüyor aslında. Böyle değerlendirirsek; evet bir yıkım oldu ve daha önce de 7 kez yıkıldı Antakya. Şu an sekizincisi bize denk geldi ama bu yıkımdan biz bir umut var edebiliriz. Güzel şeyler örebiliriz. Kendi kentimizi inşa etmek fırsatı oluştu bizim için. Biz önceden örülmüş bir kültüre, kente doğduk. Yani değiştirme şansımız vardı ama kökten değiştirme gibi bir durumumuz yoktu. Ama şu an böyle bir şansımız var. Bu bir görev aslında yeni yaşamı örerken bunu iyiye yönelik örebiliriz. Bu sekizinci yıkımdan yeni bir umudu var edebiliriz. Libanios diye bir filozof var. Dördüncü yüzyılda Antakya’da yaşamış ve Antakya Akademisi’ni kurmuş bir filozof. Onun bir sözü var, “Melekler bir daha dünyaya inmeye karar verirlerse Antakya’ya inecekler.” diyor. Buradan Antakyalılara çağrım, o melekler olsunlar, melek olup tekrar dönsünler. Antakya ölmedi evet kan kaybetti ama bir çağrısı var, dönün ve beni kurtarın. Yani Antakya bizim yuvamız, limanımız. Okyanusta o dalgalarda savaştıktan sonra dönmemiz gereken bir yuvamız olması gerekiyor. Bu limanımızı korumak adına herkesin buraya gelip kök salması gerekiyor. Kök salmaktan korkmasınlar, o kökten güzel şeyler yetişecek. Hepsinin geri dönmelerini bekliyoruz.           

ANTAKYA ÖZÜNE UYGUN OLARAK İNŞA EDİLMELİ

Hem bir Antakyalı hem bir sanatçı ve hem de bir müzik üreticisi olarak Antakya’nın yeniden inşası sürecinde sizce nelere dikkat edilmeli?

Şu an Antakya’da yeni bir yaşam örülecek, Antakya baştan var edilecek ama hem yerel halk da hem de buradaki sanatçılarda, bilim insanlarında, sivil toplum kuruluşlarında şöyle bir kaygı var, Antakya’nın özüne, mimarisine, tarihine ve kültürüne uygun olarak inşa edilememesi. Çünkü biliyorsunuz Antakya kadim bir kent, dünyanın sayılı tarih kentlerinden biri. Hititleri ve Romalılara kadar dayanan bir yer burası. Biz de çeşitli platformlar kurduk. Hepsinin özünde şu var, Hatay’ın kültürel mirasına, tarihine ve dokusuna uygun bir şekilde inşa edilmesi. Çarşı yani eski Antakya dediğimiz kısımız yerle bir oldu. Orası aslında Roma Dönemi Antakya’sının Agora kısmı. Yani aşağıda 7 tane Antakya var. Biliyorsunuz Antakya 7 kez yıkılan bir kent tarihte. Bir metre kazsanız Roma kenti çıkıyor ortaya. Bu platformlar şunu önerecek bakanlıklara ve şehri kuracak olan kurumlara, o Roma Antakya’sının olduğu bölümün kesinlikle yapılaşmaya açılmamasını, zaten sit alanı. Hiçbir şekilde beton yapıların oluşmaması, orada kurtarılacak olan tarihi eserlerin, eski yapıların restore edilip ayağa kaldırılması ve geri kalan kısımların tamamen arkeoloji kazılarına açılması lazım. Aynı zamanda Antakya’nın bir müze ve kültür kentine dönüştürülmesi, ancak böyle asıl ve öz Antakya’yı ortaya çıkarabiliriz. Ve dağ tarafına kurulacaksa 2 veya 3 katlı depreme dayanıklı binaların kurulması. Antakya’yı adına yaraşır bir şekilde kültür ve turizm kentine dönüştürmek gibi bir kaygımız var.

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak