HaberKültür

Bu sergi: İntihal mi?/Hal mi?

Sanatçılar Çağrı Saray, Erinç Seymen, Ferhat Özgür, Mehtap Baydu, Özlem Günyol&Mustafa Kunt ve Necla Rüzgar’ın birbirlerinin daha önce yaptıkları çalışmalarından yola çıkarak oluşturdukları 6 yeni iş ve onların kaynağı olan 6 eski iş İntihal mi?/Hal mi? başlıklı bir grup sergisinde yer alıyor. Sergiyi küratörü sanat eleştirmeni, akademisyen Nazlı Pektaş, sanatçılar Erinç Seymen ve Ferhat Özgür ile konuştuk.

22 Haziran – 29 Temmuz 2018 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat ev sahipliğinde düzenlenen İntihal mi?/Hal mi? başlıklı grup sergisi, serginin içeriği olan intihal kavramını soruya çevirerek tartışmaya açıyor. Sergi, bir yandan intihalin, sözlükteki manasına (aşırmaya, bir başkasının eserinden parçalar alıp kendininmiş gibi göstermeye) yakınlaşıyor. Öte yandan da sanat tarihinin seyri içinde ilk başta bir öğrenme metodu olarak kendine yer bulan kopyalama eylemine eğiliyor. Daha önce yapılmış çalışmalardan yola çıkılarak üretilen “yeniyi” merkeze alan sergi; altı sanatçının birbirleriyle ve işleriyle girdikleri diyalog sonucu ortaya çıkan 6 yeni iş ve onların kaynağı 6 eski işi izleyiciye sunuyor.

Eşleşen sanatçılar birbirlerinin üretimlerine odaklanarak yeni ve kendilerine ait bir okuma yaptı ve sonucunda da bu okumayı yeni bir yapıta çevirdi. Bu bağlamda sergi, bir yandan Modernizmle birlikte altı kalın çizgilerle çizilen “biricik” olma durumunun yerini alan yeniden üretimi, Nicolas Bourriaud’nun postprodüksiyon terimini taşıdığı yerle birleştiriyor. Diğer yandan da intihal, temellük etme, çalma, kopya, ödünç alma gibi isimlerle anılan yeniden üretimin, sanatçıların birbiriyle girdiği iletişimle vardığı noktayı tartışmaya açıyor ve “İntihal mi? Hal mi?” sorusunu izleyiciye soruyor.

KÜRATÖR NAZLI PEKTAŞ: ESERİ TARTIŞIYORUZ AMA OKUMUYORUZ

Nazlı Pektaş

Serginin küratörü Nazlı Pektaş sergiyi sanat tarihi boyunca süren kopya meselesi üzerine karşılıklı konuşan; bu meseleyi, esinlenmenin ve özgünlük arayışının içinde tartışmayı deneyen ve bunu sanatçılar ile küratör arasında performansa dönüştüren bir sergi olarak tanımlıyor. Bu tür bir iletişime niçin ihtiyaç duyduğunu ise uzun yıllardır bunun sık sık tartışma konusu olarak çeşitli ortamlarda var olduğunu bildiğini söyleyen Pektaş, “Çeşitli sergilerde de yer alan eserler hakkında da farklı yorumlar yapıldı yapılmakta. Fakat bundan ötesi yok. Tartışıyoruz ama bu durumu okumuyoruz. Oysaki bu konuda yazılmış pek çok makale var. Zaman zaman e-skop’ta bu konuyla ilgili makaleler yayımlanmakta. Hal böyleyken sanatçı arkadaşlarımı, bu durumun sanat tarihi içindeki yerini, sahiplenerek yeni bir sergiye çevirmeleri için davet ettim. Bu sergi sanat tarihi içindeki önce ve sonra arasındaki ilişkiyi ve sanatçılar arsındaki bağı; biriciklik ve hakikiliğin kutsandığı ya da mesafeli bir tavırla sahiplenildiği bir düzlemde tartışarak sorular üretmek için düşünüldü.” diyerek serginin temasının çıkış noktasına dikkat çekiyor.

Sergideki 2018 tarihli 6 yeni iş eşleştirilen sanatçıların eski işlerinden yola çıkarak gerçekleştirildi ve hepsi yeni. Çağdaş sanatın bu duruma verdiği ismi ‘Kendine Mal Etme/Temellük Sanatı/Appropriation Art’ olarak ifade eden Pektaş, bu serginin yola çıktığı bağlam da tam da bu olduğunu ancak başlıkta bunu biraz da ha alevlendirerek İntihal mi? Hal mi? diye sorduğunu söylüyor.  Bunun bir aşırma mı yoksa kendiliğinden olan bir durum mu, konusunu ise sahtecilikle karıştırılmaması gerektiğini belirten küratör, serginin sanatçıların birbirlerini referans göstermenin ötesine geçtiğini birbirleriyle iletişime geçmenin yollarını açtığını ifade ediyor.

Küratör Nazlı Pektaş sanatçıların iletişim ve ürünleriyle çıkan sonucu şöyle değerlendiriyor: “Sanatçılar; nesne, konu, üslup, form kullanımını biriciklik iddiasının tekil dilinden sökerek, çoğul/etkileşimli bir anlatım yolunu denediler. Bu sergide, gerçek olan hangisi, sahici olan nedir, soruları sahte ve özgünlük hakkında yapılan tartışmalar eşliğinde soruldu. Ortaya çıkan 6 yeni iş yola çıktıkları 6 eski işe farklı mesafelerde dokundu. Bu mesafeler içinde kimi işte sanatçının biriciklik iddiasından uzaklaşarak başlığın işaret ettiği yerden yeni bir iş çıkarttığını kimi işte ise yeni üretimin, eski üretimin işaret ettiği yerlere temas ederek oluşturulduğunu gördük.”

SANATÇI ERİNÇ SEYMEN: ÖZGÜNLÜKLE BİRİCİKLİK ARASINDA FARK VAR

Erinç Seymen

Sanatçı Mehtap Baydu’yla eşleşen Erinç Seymen, “Mehtap uzun süredir takip ettiğim, zaman zaman beraber aynı sergilerde yer aldığım ve gerek kendisi gerek yapıtlarıyla rahat diyalog kurabildiğim bir sanatçı olduğu için benim açımdan zorlayıcı bir eşleşme olmadığını itiraf etmeliyim.” diyerek eşleşmeden duyduğu mutluluğu dile getiriyor ve ekliyor: “Mehtap’ın sanatını kateden bir ‘queer’ enerji var ve bu enerji, toplumsal cinsiyeti ve heteroseksizmi yapı söküme uğratmaktan ibaret değil. Oluşturduğu imgelerin performanstan nesnelere, nesnelerden sabit görüntülere sıçrayışı dinamik bir akışkanlığa sahip. Ben de Mehtap’ın, kendini hem heykel hem de bir performansın “kostüm”ü olarak var edebilen ayakkabılarına bir başka anlatıda, feodalitenin ve erkekler arası rekabetin ‘queer’ kamuflajın arkasına gizlendiği bir kompozisyonda yeniden işlerlik kazandırmak istedim.”

Özgünlük kaygısı ile biriciklik iddiası arasında kalın bir ayrım çizgisi olduğunun altını çizen başarılı sanatçı, sanatçıların makul dozda özgünlük kaygısı gütmelerini anlamanın zor olmadığını bunu yaratıcılığı kamçılayan bir itici güç olarak değerlendirmek gerektiğini söylüyor. Öte yandan ikincinin tuzağına düşmekten, yani tarih dışı bir yaratıcılığa ulaşmak gibi beyhude hedeflerden kaçınmanın önemine işaret eden Seymen, “sanat üretmeye başladığımdan beri bunu aklımın bir köşesinde tutuyorum, ben zincirin yalnızca bir halkasıyım, ‘auteur’ olmakla hiçbir zaman ilgilenmedim. Bu bağlamda hem sanat tarihini hem de sanat yapıtı olarak değerlendirilmeyen kimi ürünleri yüksek kültür-alçak kültür sınıflandırmasına itibar etmeden ilham kaynağı olarak kullanıyorum.” diyerek sanat üretim sürecine dikkat çekiyor.

SANATÇI FERHAT ÖZGÜR: HİÇ BİR ŞEY YOKTAN VAR OLMUYOR

Ferhat Özgür

Sanatçı Erinç Seymen ile eşleşen Ferhat Özgür bu durumundan oldukça memnun olduğunu dile getiriyor. Sergideki tüm sanatçılarla birçok kez ortak sergilerde yer aldığını ve birbirlerinin yapıtlarını zaten tanıyor olduklarını ancak Seymen’in işlerinin kendisini tetikleyen ayrı noktaları olduğunu aynı zamanda resimlerinin içindeki karmaşık, farklı hikâyelerin iç içe örüldüğü gerçeküstücü yapıyı her zaman sevdiğini söylüyor.

Erinç Seymen’in 2011 tarihli “Sürpriz Tanık-1” adlı resmine çok takıldığını, ürkütücü bir manzaranın orta yerinde ilk bakışta bir baskı makinesini andıran garip bir mimari öğenin kendisini çarptığını söyleyen sanatçı, o andan itibaren heykelin kafasında şekillendiğini ifade ediyor. Sanatçı önce makineyi resimden çıkarıp üç boyutlu hale getirdiğimde manzaradaki aynı gariplik ve çarpıcılığı yakalayabilir miyim diye düşünmüş sonra da yeni ürün olarak 11 parçalık, taşınabilir, yaklaşık ağırlığı 150 kg olan bu heykel çıkmış.

Eski olan bir şeyden ya da bir başkası tarafından daha önce yapılmış olan bir üründen yeni bir okuma yapıp onu yeni bir ürüne dönüştürme fikrine yaklaşımını sorduğumuz Ferhat Özgür “Sanatçının amacı izleyeni etkileyip ona yeni bakış açıları sunabilmek. Tüm sanat tarihi örnekleri etkileşim üzerine kurulu. Hiç bir şey yoktan var olmuyor. Bir başka yapıtı çağrıştırmayan tek bir yapıt gösteremezsiniz. Yani etkileşim doğal ve gereklidir. Çağdaş sanat tarihinde bunu kültürel ve politik bir tutum olarak daha ileri götüren sanatçıların tutumlarından hareketle ‘kendine mal etme/temellük sanatı’ dediğimiz yeni bir olgu bile oluştu. Yani sanatçı bile isteye başkasının işini kendine mal ediyordu.” diyerek serginin temasına olan bakışını ifade ediyor.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir cevap yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak