KültürManşetSöyleşi

Deneyimlenebilir bir mekan çalışması: YARA

Genç sanatçı Melek Zeynep Bulut, YARA adlı deneyimlenebilir mekân çalışmasıyla önemli bir toplumsal travmaya dikkat çekiyor. Bulut, 28 Şubat darbe girişiminin özellikle kadınlar üzerindeki travma etkisini dev bir yara kabuğuyla karşımıza çıkarıyor… 

Daha önce İl Göç İdaresi’ne yaptığı kuş enstalasyonuyla dikkatleri üzerine çeken genç sanatçı Melek Zeynep Bulut şimdi de başka bir toplumsal travmaya dikkat çektiği YARA adlı işiyle adından söz ettiriyor. KADEM’in Böyle Daha Güzelsin adlı sergisi için sergi mekânının girişine dev bir yara enstalasyonu yapan Bulut, özellikle 28 Şubat darbe girişimiyle beraber tarih boyunca yaşanmış diğer toplumsal travmalara dikkat çekiyor. Türkiye’den dünyaya yeni sanat ve mekân denemelerinde bulunan ve duygu deneyim mekânları konusunda öncülük eden Melek Zeynep Bulut “Türkiye maalesef ciddi toplumsal travmalar yaşamış, yaraları olan ve bu konularla yüzleşmekte güçlük çeken bir ülke.” diyor. Kendisiyle YARA’nın önünde bir araya geldiğimiz Bulut ile söyleşimizden öne çıkan başlıklar şöyle…  

Çalışmanızın çıkış noktası ne oldu? Nasıl bir düşünce sürecinin ürünü?
Çalışmamın çıkış noktası bu süreci araştırırken röportaj yaptığım dönemin mağduru kadınlar oldu. Onları dinlerken dev, apaçık fakat herkesin yokmuş gibi davrandığı, içine girmekten çekindiği, etrafında gezindikleri bir yaranın varlığını fark ettim ve bunu gerçek bir karşılaşmaya dönüştürmeye karar verdim. Sonra benim için bir takım karşılaşmalar serisi başladı. Yara kök dillerde ‘’yarık, ışığın içine sızdığı yer’’ yani negatif bir anlamı yok, esasında dönüştürücü bir etki olarak benimsenmiş. Bu ilk karşılaşmaydı. Bu dönüştürücü dev yarayı oluştururken 200 kat büyüttük ve bu kez de evrensel ortak bir ritimle karşılaştık. Bu gördüğünüz dalgalar parmak izinizde de var, evrenin dönüş hareketlerinde de, bir ağacı kestiğinizde de bu formu görürsünüz, kalbiniz bu formla kan pompalar. Bir var. Burada durduk. Ve tam merkezde bir doğum anı yükseldi, iş kendini bir paviliona yani içine girilebilir, mekânsal bir sanat deneyimine dönüştürdü. Sonra onu yeşerttik, tohumlar gömdük, ışık saçar hale getirdik. Şöyle bir yanı da var; çağın çilesi görünürlük. İnsanlar siz bir yaranın içindeyken etrafınızdan yürür giderler, kalabalıklar içinde bu deneyimi yaşarsınız. Bu transparan yara mekanı tam da bu, çağa uygun bir çilehane, duygu mekanı denemesi.

YARA

28 Şubat üzerinden bu çalışmanızı nasıl okuyabiliriz?
28 Şubat çok ağır bir toplum travması ve bunun en büyük öznesi kadınlar, birebir yaşama kendi oldukları haliyle devam etme hakları ellerinden alınmış. Buna rağmen bu konuda en az konuşmuş olanlar da yine kadınlar. Konuşmadığınız şey, çözmediğiniz düğüm üzerinizde gittikçe ağırlaşır ve sizi yaşama karşı pasifleştirir. Sergi zaten bu anlamda çok güçlü, öznenin kendisini içine aldığı işleri kapsıyor. Ben de bu işimle bir karşılaşma ve çözümleme yaratmak istedim. Yaran, dev, absürt bir şekilde karşında. Burada. Ne yaparsın? Sarılır mısın? Görmemezlikten mi gelirsin? İçine girer öylece dikilir misin? Bu noktada işi interaktif kurguladık. Fiziksel reaksiyon serbest.

Siz bir sanatçı ve mimar olarak ne tarz çalışmalar yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Neden sergi mekânının içi değil de dışı?
Benim ana çalışma hattım insan hakları. Çocuk işçiler, mülteciler, toplumsal travmalar… Bu konulara semboller ve mekânlar üzerinden çözüm üretmeye çalışıyorum. Bu işin kurgusu da ‘evin önünde öylece duran, yeşeren, ışık saçan ve seni yeniden doğuran’ dev bir yaranın oluşuydu. Zira ev de kök dillerde kalptir. Kalple gerçekleşen bu karşılaşma işin bir parçası. Bu sebeple işi dışarıya yerleştirdik.

YARA‘nın gece görüntüsü

Son yıllarda eseri görmek değil deneyimlemek değer kazandı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu noktada kolektif bilinci iyi okumak lazım. İnsanlık genel olarak yaşamı deneyimlemek istediği bir zaman dilimine geçiyor çünkü mutsuz. Temas yok. Yaşadığını hissetmeye dair canlı deneyim yok denecek az. Bu mutluluk arayışı insanları duyguyu deneyimlemeye itiyor ve sanat bunun için çok iyi bir açık kapı. Deneyimlemenin değer kazanmasının temel çıkış noktasının bu olduğunu düşünüyorum.

Teknik olarak eserin yapımı ne kadar sürdü, hangi malzemeyi nasıl kullandınız? Nerede çalıştınız?
3 ay. Bir aylık süreçte en ince detayına kadar kurguladık, planladık. 2 ay atölyede çalıştık. Bu bir hafıza ve ses parçası. Hafıza olayını doğru aktarmak için şehrin her yerinden toplanmış metal eşyaları sıkıştırarak plakalar haline getirdik ve yakarak, yaralayarak, keserek, bükerek istediğimiz enerjiye ve forma ulaştık. Büküm aşaması ses dalgalarını görünür kılmak için belli bir ritimle yükseldi, bu ritimleri dürtüsel hareketleri tasarlayarak ortaya çıkardık ve finalde bu haline ulaştı. Sanayi sitesinde çeşitli atölyelerde çalıştık ve yerinde kurduk.

İl Göç İdaresi’ne yaptığınız proje de bir toplum travmasının karşılığıydı, ne tür tepkiler aldınız?
Göç İdaresi’ne çalıştığım proje daha güncel bir travmanın karşılığıydı, hali hazırda bir farkındalık yaratmak ve daha büyük travmaların önüne geçmek istedim. İnsanların birbiriyle bu metafor üzerinden bağ kurmalarını ve empati yapmalarını sağlamayı istedik. Ve bu anlamda çok güçlü geri dönüşler aldım her kesimden. Birçok dil, din, ırk, kökenden insan projeye sahip çıktı ve desteğini iletti. Geri dönüşlerden oldukça memnunum, devamını da çalışıyoruz zaten.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak