Bugün itibariyle her cumartesi günü TRT’de yeniden yayınlanmaya başlayan, bir döneme damga vurmuş dizilerin oyuncuları bu durumdan oldukça memnun: “Yıllardır birçoğumuzun hafızasından silinmedi. Şimdi gençliğimizi ve o güzel, o naif yılları yeniden yaşamak güzel…”, “Bu diziler, tüm teknik eksikliğine, imkansızlığına, çalışma şartlarının zorluğuna rağmen sanırım çok önemli bir iki kavramı barındırıyordu. İçtenliği, sadeliği, nezaketi…”, “Bugün bir dizinin hayatını sürdürmesi için elzem olan standartların hiçbirini kullanmadık. Zorbalıklar, entrikalar, silahlar, ölümüne kötücül insanlar, fitne fesat, aldatmalar, ağlamalar, inlemeler, devasa konaklar, holdingler ya da varoşlar… Biz sadece bir araya gelmez karşıtların yaşam deneyimlerini aktardık…”
Küresel salgın nedeniyle evde kalmak zorunda olan kesim için bu süreci daha da keyifli hale getirmek amacıyla TRT bir döneme damga vurmuş eski dizileri yeniden yayınlama kararı aldı. İlk olarak 1993 yapımı unutulmaz dizi Ferhunde Hanım ve Kızları, pazartesi itibariyle hafta içi her sabah saat 08.00’de ekrana gelmeye başladı ve ardından cumartesi günü ise ‘Nostaljik Diziler Günü’ ilan edildi. Artık cumartesi günleri, 07.45’te Uğurlugiller, 09.30’da Kuruluş, 10.55’da Perihan Abla, 12.50’da Gülşen Abi, 14.05’te 7 Numara ve 16.00’da Yeditepe İstanbul dizileri TRT 1’de izleyici ile buluşacak. Biz de bu dizilerde yer almış bazı oyuncularla konuştuk. 7 Numara’dan Engin Alkan, Volkan Girgin, Ahmet Kaynak, Gülşen Abi’den Yıldıray Şahinler, Uğurlugiller’den Mehmet Birkiye, Yeditepe İstanbul dizisinden ise Deniz Oral’a sorduk: “Nasıl günlerdi, neler hatırlıyorsunuz, peki ya şimdi ne hissediyorsunuz?”
YILDIRAY ŞAHİNLER: O GÜNLERİ YENİDEN HATIRLAMAK GÜZEL
Gülşen Abi, Türkiye’nin ilk sitcomuydu. Yıllardır birçoğumuzun hafızasından silinmedi. Şimdi gençliğimizi ve o güzel, o naif yılları yeniden yaşamak güzel. O zamanlar, Selim Naşit, Haluk Bilginer gibi ustalardan çok şey öğrendiğim ve müthiş eğlendiğim günlerdi. Özellikle Haluk abiyle Can Barslan’ın yazdığı bazı şeylere o kadar gülüyorduk ki gülmekten oyunumuzun bozulduğu oluyordu. Öte yandan senaryo çok başarılıydı. Karakterler çok sempatikti. Diyaloglar hem çok komik hem de çok akıcıydı. Oyuncular da son derece esnek ve komedi zamanlaması çok iyi oyunculardı. Haluk abiyle birbirimizin ne yapacağını önceden kestirip daha yapmadan güldüğümüz çok olurdu. Aynı şekilde Nilüfer Açıkalın ve Selim Naşit’le de öyle. O uyum dizide çok özel bir kimya yarattı. Dilerim Gülşen Abi’nin tekrar yayını, bu tür kaliteli komedilerin yeniden yaygınlaşmasına anahtar olur. Çünkü kaliteli eğlenceye çok ihtiyacımız var. Ben de yine böyle bir projede olmayı çok isterim doğrusu. Bu arada bu tekrar yayınlamalarda ülkemizde oyuncuların telif haklarının hiçbir zaman verilmemesi de çok üzücü ve haksızca. Biz Gülşen Abi’yi çekerken sene 1991’di ve Haluk Bilginer’e İngiltere’de oynadığı dizinin tekrar yayınından telif hakkı geliyordu. Otuz sene sonra bu konuda hiç yol alamamış olmamız çok çok üzücü. Dilerim bir devlet kurumu olarak TRT bu görevini yerine getirir ve bu da Türkiye’de çok büyük bir adım olur.
MEHMET BİRKİYE: BENİ 30 SENE GERİYE GÖTÜRECEK
Uğurlugiller’in yeniden yayınlanacak olmasına doğrusu biraz heyecanlandım. Beni en az otuz sene geriye götürecek. Sadece beni değil bütün dostlarımı. Ve bugünden o güne bakınca nasıl duracağız, seyirci veya biz nasıl bir yargıya varacağız kestiremiyorum. Geriye şöyle bir dönüp baktığımda çok keyifli günler olmasına rağmen beni hüzünlendiriyor. Çok sevdiğim arkadaşlarım, abilerim ve hocalarımla yaptığım bir diziydi. Şimdi çoğu aramızda yok. Hala unutulmayan ve kendine bir izleyici kitlesi bulan bu diziler, tüm teknik eksikliğine, imkansızlığına, çalışma şartlarının zorluğuna rağmen sanırım çok önemli bir iki kavramı barındırıyordu. İçtenliği, sadeliği, nezaketi… Biz gürültülerle şimşeklerle aydınlanan bir dünyada zarif mumlar yakmaya çalıştık. Çağdaşımız büyük bir filozofun dediği gibi; zamanımızın biraz daha nezakete ve içtenliğe ihtiyacı var… Belki bundandır. Ayrıca yeniden yayın kararını verenlere teşekkür etmek isterim. Yıldız Kenter’i Şükran Güngör’ü ve Tefik Gelenbe’yi tekrar izleme fırsatı verdiği için.
VOLKAN GİRGİN: STAR KAPRİSİ YOKTU, KAVGA GÜRÜLTÜ DE…
Evine kapanan onca insanda pozitif duygular yaratabilmesi 7 Numara’ya emeği geçen herkesi mutlu eder. Araya giren onca yıla rağmen bunu başarabilmek herkese nasip olmaz. Güzeldi ya… İşe gidiyor gibi değildik pek. Star, arıza, karavan, kapris, kavga gürültü, set ekibi-oyuncu ayrımı, sosyal medya baskısı yoktu. Yekpare bir ekiptik. Bugün 7 Numara setinde çalışmış herkes aynı şeyleri anlatır. Bu atmosferi yaratmak için özel bir çaba içine girilmedi, kendiliğinden öyle oldu. Bu kadar sevilmesindeki ortak görüş ‘samimiyet ve sevgi…’ Buna katılıyorum ama yeterli değil. Senaryo, reji, oyunculuk, müzik, ışık, kurgu, yayın günü, yayın kanalı vs… Bunların hepsi iyi olsa dahi karanlık noktalar kalır. Bu işin doğası budur. Biz 7 Numara’nın uzun soluklu bir dizi olacağın tahmin ediyorduk ama bu kadarını elbette beklemiyorduk. Zaten bunu kimse tahmin edemez. Siz işinizi iyi yaparsınız ama efsaneyi sadece zaman yaratır. Bugün kanallar pek itibar etmese de benzer projelere seyircinin çok ihtiyacı var. 7 Numara; başta senarist ve yapımcımız Oya Yüce, yönetmenimiz Sadullah Celen olmak üzere herkesin büyük hevesle çalıştığı bir projeydi. Kubbede hoş bir seda bırakmışız, ne mutlu bizlere…
ENGİN ALKAN: VAR OLMAK İÇİN KLİŞELERİ KULLANMADIK
7 Numara’nın belirli aralıklarla yayına alınması dizinin özellikle yeni kuşaklar için bir şekilde gündemde kalmasını sağladı. İçine hapsolduğumuz sancılı süreçte TRT’nin isabetli bir hamle yaptığını düşünüyorum. Ancak bu 20 yıllık bir süreçte teknik açıdan bir eskime kaçınılmazdır ve böyle özel işler bir teknik iyileştirmeye ihtiyaç duyar. Keşke TRT bünyesindeki stüdyo olanaklarıyla bir restorasyon çalışması gerçekleştirip, yapıtı bugünün seyircisine daha iyi bir ses ve görüntü kalitesiyle sunabiliyor olsa. O günlere baktığımda, çok meşakkatli uzun günler ve gecelerdi. Bugünün koşullarından çok uzak, basbayağı ilkel koşullarda çalıştık. Yine de uzun bir süre gerçek bir dayanışma ve dostluk deneyimi yaşadık. Son bölümlere doğru giderek artan hırçınlıklar, ego problemleri ve iletişim kazaları… 7 Numara senaristinden oyuncusuna, yönetmeninden, asistanına hepimizdik. Eğleniyorduk, birbirimize saygı duyup, birbirimizi seviyorduk. Gün geldi birbirimizden vazgeçince, emeğimizden de vazgeçtik. Bildik bir hikâye yani. Öte yandan hala kendine bir izleyici kitlesi buluyor olmasında iki temel neden görüyorum. İlki nostalji hissi. İnsanlar gündelik hayatın çevrelediği dertlerden, gerilimlerden, endişelerden kendilerini daha iyi hissettikleri önceki bir yaşantıya odaklanarak kurtulabiliyorlar. Bir şarkı, bir anı, bir şiir, bir dizi bu işe yarayabiliyor. Ama bu durum bir tekrar seyretme haliyle mümkün. Bunca yıl aradan sonra 7 Numara’nın yeni izleyici kitlelerine hitap etmesi piyasadaki baskın işlerin niteliğiyle ilgilidir sanırım. TV dünyasındaki bu battal sanayileşme durumu kanalları ve yapımcıları kitlelerin ihtiyacına, onların seslerine yabancılaştırıyor sanırım. Bugün bir dizinin hayatını sürdürmesi için elzem olan standartların hiçbirini kullanmadık biz. Zorbalıklar, entrikalar, silahlar, ölümüne kötücül insanlar, fitne fesat, aldatmalar, ağlamalar, inlemeler, devasa konaklar, holdingler ya da varoşlar… Bir araya gelmez karşıtların yaşam deneyimlerini aktardık. Köylü ile kentli, okullu ile alaylı, kız ile erkek, modern ile gelenekçi, aynı çatı altında yaşamayı becererek bir hayal kurdurdular bize, gerçekten ihtiyaç duyduğumuz bir hayal. Sonuçta yaptığımız iş bir nevi hayal satmak; ama bizim kurmak istediğimiz hayal izleyicinin kendisini içinde bulmak istediği hayalle örtüşüyorsa ne ala.
DENİZ ORAL: ÇEKİM YERİ TAM BİR MAHALLE ORTAMIYDI
Yeditepe İstanbul dizisinin bende birçok anısı var. İlk olarak dizi çok güzel bir kadroya sahipti. Hepimiz keyifle çalışıyorduk, Balat’ta çekimleri yapıyorduk. Tam bir mahalle ortamıydı. Hiç unutmam dizinin finalinde, Emre Kınay ile bir sahnemiz vardı, hüngür hüngür ağlamıştık bitiyor diye. İnsanlar çok benimsemişti diziyi. Her tekrar yayınında izlediler, hala izliyorlar. BİZİ sokakta gördüklerinde soruyorlardı: “Neden bitti, yenisi gelmeyecek mi?” diye. Ama tabii o kadroyu yeniden bir araya getirmek kolay değil. İnsanların diziyi sevme nedenim, kendilerinden bir şeyler görmeleri. Bu nedenle çok tuttu ve beğenildi. Bu noktada elbette senaryomuzu yazan Ali Ulvi Hünkar’ı unutmama lazım, ellerine sağlık gerçekten çok güzel yazmıştı.
AHMET KAYNAK: BU DİZİLER BİZİM HİKAYEMİZİ ANLATIYORDU
Eski dizilerin yeniden yayınlanacak olması nedeniyle yüzümde bir tebessüm beliriyor. Hikayeleri bize aitti, içimizdendi. Keşke bu dizilerin yenileri de yapılabilse. En önemli özellikleri samimiyet, içtenlik ve hikayelerin bizim toplumumuza ait olmasıydı. Karakterlerin iyi yazılmış ve iyi oynanmış olması bu dizilerin unutulmazlar arsasına girmesini sağladı. 7 Numara dizisi benim ilk kamera karşısına geçtiğim diziydi. Bu açıdan benim için çok kıymetli ve özel. Çok heyecanlanmıştım. Tuhaf bir tekniğin içinde bulmuştum kendimi. Aynı şeyi tekrar tekrar yapıyordum. Alışık olduğum tiyatrodan farklı bir şekilde. Dün gibi hatırlıyorum o muhteşem seti.