HaberKültürManşetSinema

Güneşi Gördüm’den Ahlat Ağacı’na Oscar yolculuğumuz

Türkiye Oscar yolculuğuna kendinden pek de emin olmayan adımlarla devam ediyor. Son on yılının Oscar aday adaylarına baktığımızda çok farklı içerik ve kaygılarda filmler bizi karşılıyor. Bu yıl Ahlat Ağacı filmiyle de aday gösterilen bu filmlerden üçü uluslararası sinema platformlarını da adını duyuran Nuri Bilge Ceylan’a ait. Sinema eleştirmenlerine göre bu yıl olmasa bile Oscar’da şeytanın bacağını kıracak olan kişi NBC! Hal böyle olunca insan sormadan edemiyor: Ya Nuri Bilge Ceylan olmasaydı?

Türkiye Oscar yolculuğuna 1964 yılında Metin Erksan’ın Susuz Yaz filmini aday göstermesiyle başlamış oldu. O günden beri Türkiye farklı içerik ve kaygılarda birçok filmi aday gösterdi ama ne yazık ki kayda değer bir başarı alamadı. Bu aday filmler arasında gişe ve sanat sinemasının filmleri iç içe yer aldı. Türkiye’nin son on yılının Oscar adaylarını derlediğimiz listeye baktığımızda da 3 filmiyle Nuri Bilge Ceylan yer alıyor. Zaten Oscar maratonumuzdaki şu ana kadar ki en büyük başarı 2008 yılındaki “Üç Maymun” filmiyle -ilk 9’a kalmasıyla- kendisine ait. 91 Akademi Ödülleri 24 Şubat 2019 tarihinde Los Angeles’ta düzenlenecek. Tarih yaklaşırken Türkiye de aday adayını belirledi. Bu aday bu yıl Cannes’ta yarışan Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı adlı filmi oldu. Oyuncu kadrosunda Doğu Demirkol, Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar, Hazar Ergüçlü, Serkan Keskin ve Tamer Levent gibi isimlerin olduğu film, edebiyata ilgi duyan ve yazar olmak isteyen Sinan’ın bu yoldaki mücadelesini konu ediniyor. Türkiye ve Nuri Bilge Ceylan’a başarılar dilerken son yılki adaylarımızı sinema yazarları ve eleştirmenler ile konuştuk. Uzmanlardan kimi Ahlat Ağacı’nın da hayal kırıklığı yaşatacağını düşünürken, kimi de filme oldukça güveniyor.

2009: GÜNEŞİ GÖRDÜM – MAHSUN KIRMIZIGÜL

2010: BAL – SEMİH KAPLANOĞLU

2011: BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA – NURİ BİLGE CEYLAN

2012: ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER – İSMAİL GÜNEŞ

2013: KELEBEĞİN RÜYASI – YILMAZ ERDOĞAN

2014: KIŞ UYKUSU – NURİ BİLGE CEYLAN

2015: SİVAS – KAAN MÜJDECİ

2016: KALANDAR SOĞUĞU – MUSTAFA KARA

2017: AYLA – CAN ULKAY

2018: AHLAT AĞACI – NURİ BİLGE CEYLAN

KEREM AKÇA: SİNEMASAL DEĞERLER AÇISINDAN DÜNYANIN GERİSİNDE DEĞİLİZ

Türkiye’nin Oscar serüveninde hem popüler hem de sanat filmleri yarıştı ama hiçbiri başarıya ulaşamadı. 2008’de Nuri Bilge Ceylan’ın “Üç Maymun” filminin ilk dokuza kalmasının formülü aslında çok belirgin: Cannes’da çık, bir de ABD dağıtımcısına sahip ol, haddinde bir sürenin üzerine çıkma, sanatsal yanının ötesinde anlaşılır/takip edilebilir bir diyalog kullanımına başvur ve net/evrensel bir meselen olsun. Üç Maymun’dan sonra bunların hepsini bir arada yapan çıkmadığı için başarı gelemedi. Mahsun Kırmızıgül ve Yılmaz Erdoğan popüler sinemada düzeylerini kanıtlamış isimler. Can Ulkay da ilk filmiyle aslında Hollywood dekupajını tutturabiliyordu. Ama bunların fazla ‘lokal’ gözükmesi, dışa dönük performansların da etkisini devre dışı bıraktı. Nuri Bilge Ceylan, ne zaman iki saatin üzerine çıktı, “Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Kış Uykusu” derken bu sene de muhtemelen “Ahlat Ağacı” ile bir hayal kırıklığı yaşanacak. Elbette “Sivas”, “Kalandar Soğuğu” da sanat sinemasında değerli işlerdi ama Akademi’nin kalemi değillerdi. 1991’de Türk oyuncuların rol aldığı “Umuda Yolculuk”, İsviçre’nin adayı olarak ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ zaferine ulaşmıştı. “Ateşin Düştüğü Yer”, Montreal gibi Oscar’ın umurunda olmayan bir festivalde açıldığı için ‘değerli’ görüldü. Ama oradaki yerel temalar ve renk filtreleri çok da Akademi’nin ruhuna uymadı. Şu anda ‘sinemasal değerler’ açısından gerçekten dünyanın gerisinde değiliz. Oscar’a son 10 yılda gönderilen filmlerin farklı ekollerden analiz edilmesi de bunu kanıtlamak için yeterli. Ama “Ahlat Ağacı”, Cannes’da herkesi ikiye bölen bir film olduğu için, ‘hem entelektüelleri, hem de halkı’ kucaklama başarısını o platformda taçlandıramayacaktır. Buna rağmen bir gün bir yönetmen Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ına aday olursa bu unvanı Nuri Bilge Ceylan eline geçirecektir.

SERKAN BAŞTİMAR: ÖZGÜN VE FARKLI HİKÂYELERİMİZİ ANLATMALIYIZ

Cannes, Sundance ve Berlin başta olmak üzere festivallerde bir takım başarılara imza atan sinemamız, Oscar yolunda bir türlü ilerleme kaydedemedi. Son on yıla baktığımızda Oscar için çok da tutarlı olmayan bir yol izlendiği aşikâr. Güneşi Gördüm ve ondan 9 yıl sonra gelen Ayla’nın Oscar reddi biraz da anlatım biçimlerinin ortaklığı ve Hollywood’a özgü kodları barındırması yüzünden akademi üyelerince pek ‘yabancı’ karşılanmadı. Bu iki aday arasındaki filmlerinize bakınca ağırlıklı sanat filmleri göze çarpıyor. 2010 yılında Avrupa’dan Altın Ayı dâhil olmak üzere birçok ödülü kucaklayan Semih Kaplanoğlu’nun Bal’ı ise gösterişsiz fakat güçlü sanatsal yapısı ile dikkat çekiyor olsa da Oscar normlarına pek uymadığı aşikârdı. Oscar kazanmak için iyi film çekmek yeterli değil. İyi bir pazarlama ve o dönemin politik atmosferine de uygun bir şeyler yapmak çok önemli. Türkiye her alanda olduğu gibi sahada kazanıp masada kaybediyor maalesef. Son on yılda başta Bir Zamanlar Anadolu’da olmak üzere en az üç filmle Oscar’da finale kalabilir, hatta bir Oscar heykelciğini de ülkemize getirebilirdik, ancak yürüttüğümüz kampanyalar ve dönemin konjonktürü bu başarıyı elde etmemize engel oldu. Bizim farklı ve özgün hikâyemizi, bizim olanı onlara anlatmak en doğrusu. Kaan Müjdeci’nin Sivas’ı ve Mustafa Kara’nın Kalandar Soğuğu bunun için başarılı birer örnek olsa da Akademi yolunun başında yarışa veda ettiler. Oscar yolunda bir engelimiz de film sürelerinin uzunluğu. Akademi, maalesef kısa seviyor. Bizim aday adaylarımızın ortalama süresi ise 120 dakikayı aşıyor. Uzayan süre, ön elemede aleyhimize çalışıp kısa sürede elenmemize neden bile oluyordur. Son aday adayımız Nuri Bilge Ceylan imzalı Ahlat Ağacı 188 dakika örneğin. Aşk, inanç, baba-oğul ilişkisi ve taşra sıkıntısı başta olmak üzere birçok konuya ustalıkla yaklaşan Ahlat Ağacı’nın tek kusuru belki de uzunluğu. Ancak, Ceylan’ın saygı uyandıran sinema dili bu yıl ‘şeytanın bacağını’ kırabilir.

AYBALA H. YÜKSEL: AKADEMİ FESTİVALLERDE GÖSTERİLMİŞ FİLMLERİ ÖNCELİYOR

Türkiye’nin Oscar adayı belirlenirken sorulan ilk soru şu olsa gerek: “Bu yıl Nuri Bilge Ceylan film çekti mi?” Zira 2008 yılında Üç Maymun, Akademi’ye başvuran sekseni aşkın ‘aday adayı’ arasından son dokuza kalan ilk ve şimdilik tek Türk filmi unvanını kazanmıştı. Ceylan’ın son on yıllık listede üç filmle yer alması, Cannes’daki başarıları ve uluslararası tanınırlığı kadar, Oscar adaylığına en çok yaklaşan filme imza atmasıyla da ilişkili. Seçici kurulun dünyadaki saygın festivallerde ödül kazanan filmlere öncelik tanıdığı görülüyor. Listedeki on filmden yedisi Berlin, Venedik, Montreal, Tokyo gibi festivallerde iltifat görmüş yapımlar. Uluslararası başarı kazanan bir yapımın bulunmadığı veya mevcutların uygun görülmediği senelerde ise Güneşi Gördüm, Kelebeğin Rüyası, Ayla gibi gişe canavarı filmlere şans veriliyor. Yüksek hasılatlı filmler arasından seçim yapılırken dönem filmleri, aile/sevgi temalarının işlendiği yapımlar, sinematografisi ile ülke standartlarının üzerinde görülen işler öne çıkıyor. Farklı yıllardaki farklı kararlar gösteriyor ki seçici kurul -bazen isabet etse de- o senenin en iyi filmini aramıyor, ülkeyi en iyi şekilde temsil edeceğine inanılan adayı bulmayı amaçlıyor.

CÜNEYT CEBENOYAN: AHLAT AĞACI’NIN BAŞARILI OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM

Son yıllarda büyük film festivallerinde ödüller almış filmler, Oscar’da başarılı oluyor. Örneğin Asghar Farhadi’nin veya Haneke’nin filmleri gibi… NBC’ın Ahlat Ağacı filmi çok kolay hazmedilecek bir film değil hele ki bir yabancı için. Çünkü içinde uzun blok konuşmalı bölümler var. Sadece Amerikan seyircisi değil kimse uzun süre altyazı okumaktan hazzetmiyor. Dolayısıyla Ahlat Ağacı’nın Oscar sürecinde başarılı olacağını düşünmüyorum. Fakat onun aday gösterilmesini de yadırgamıyorum. Çünkü sonuçta NBC filmleri her zaman kalburüstü ve sanatsal niteliği yüksek filmlerdir. Son on yıllık süreçte beni şaşırtan geçen yıl Ayla’nın aday gösterilmiş olması idi. Çünkü Ayla’yı hiçbirimiz seyretmemiş idik ve varlığından bile haberdar değildik. Yönetmeninin daha önce yaptığı bir film yoktu. Vizyon yapmamış ve yarışmalarda adını duyurmamış bir filmin aday gösterilmesine şaşırmıştık. Kelebeğin Rüyası adlı filmin uluslararası bir başarısı olmamasına rağmen popüler sinema ile sanat sinemasının bir tür kesiştiği bir film idi. Can Ulkay’ın Ayla’sının seçilmesi ise sanki Amerika’ya bir tür mesaj gönderme isteğimizden kaynaklanıyordu. Geçmişte sizin için neler yaptık görün gibiydi. Oscarlar giderek daha çok sanat sinemasına yaklaşıyor. Oscar kazanan filmler küçük seyirci kitlelerine hitap eden popülerlikten uzak olan filmler olmaya başladı. Artık o büyük abartılı stüdyo filmleri Oscar sürecinde başarılı olamıyor. Türkiye’nin adayları da bu çizgide denilebilir. Popülerlik ile sanat noktasında birleşen filmler genelde. Öte yandan Oscar’da Hristiyan olmayan bir kültürün çok şansı yok ne yazık ki. Çünkü seçici kurul genelde Hristiyan kültürünün ağır olduğu bir kitleden oluşuyor.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak