KültürManşetSinemaSöyleşi

Jale İncekol: Bilgi vermek benim işim değil, ben duyguların peşinden gidiyorum

Narperi’nin Bileziği adlı belgesel filminde dezavantajlı kadınlara gelir ve beceri sağlamak amacıyla açılan el sanatları atölyesinde yaşananları kayıt altına alan Jale İncekol belgesel anlayışıyla ilgili şu cümleyi kuruyor: “Bilgi vermek benim işim değil, ben duyguları anlatayım, isteyen bu duygular ışığında bilgiye ulaşmak isterse ne ala…”

Ali Demirtaş

Belgesel film yönetmeni Jale İncekol, “Narperi’nin Bileziği” adını verdiği belgesel filminde Denizli’nin Bozkurt ilçesinde yaşayan, öğrenimine devam edememiş, mesleği ve geliri olmayan kadınlara, gelir getirecek bir beceri kazandırma düşüncesiyle açılan el sanatları atölyesinde yaşananları kameraya aktarıyor. Denizli’nin Bozkurt ilçesinde yaşayan kadınlar, bir grup gönüllü eğitimci tarafından açılan atölyede filmin çekimlerinin tamamlanmasından sonra dahi üretimlerine devam ediyor. Söz konusu kadınlar bu atölyede evlerinde kullanmadıkları dantelleri oyaları atık kumaşları gelir getirebilecek hediyelik eşyalara dönüştürüyor. Bu anlamlı ve önemli belgeseli yönetmeni Jale İncekol ile konuştuk. Gelin önce İncekol’u daha yakından tanıyalım: “Doğadaki matematiğin kusursuzluğuna meftun bir dünyalı diyelim. Buna ulaşmış olmanın konforuyla sakin, dingin… Bundan 10 sene önceki halimle çok zor olurdu bugün sağlam durmak. O yüzden sık sık ‘yaşasın büyümek’ diyorum. Her ne kadar bazen insanı hayranı olduğum doğanın içine dâhil etmem zor olsa da insan da mükemmel bir varlık bence.”

Jale İncekol (Fotoğraf: Ali Demirtaş)

GÖRÜNENİN ÖTESİNDE, GERÇEĞE ULAŞMA BİÇİMİ

Belgeselciliğe neden ve nasıl başladınız?

Belgeselciliğe başladım mı, ya da belgeselci miyim çok emin değilim. Duygularımı en hızlı biçimde ifade etme biçimi son 5 yıldır belgeseller oldu. En sevdiğim de bu oldu aslında. Kendimi bana en yakın halimde görüyorum belgesel çekerken; kalkansız, maskesiz… Ama her an her şey olabilir, önümüzdeki yaz kurmaca çekebilirim. O zaman da iyi hissederim eminim. Ama belgesel yaparken gerçek hikâyelerin kahramanlarıyla kurduğum yakınlık ve o yolculuklardan öğrendiklerim paha biçilmez bir hazine sundu bana. Son beş yıldır hayatı, yaşananları algılamamdaki fark edilir değişikliğin asıl sebebi bu. Bu değişiklikten de çok memnunum. O yüzden bundan sonra da, kendimi ‘belgeselci’ diye tanımlamasam da belgesel çekmeye devam edeceğim, eminim.

Belgesel sinema sizin için ne anlam ifade ediyor?

Görünenin ötesindeki gerçeğe ulaşma biçimi diyebilirim. Her şey o kadar açıkken nasıl oluyor da anlaşılmıyor dediğimiz durumlar vardır ya, bir tür körlük… Ben o görmediklerimizi çekip çıkarmaya çalışıyorum. Bak aslında bu da mümkün demeye çalışıyorum. Aradığımdan mı, şanslı olduğumdan mı bilmiyorum karşıma hep bunu rahatça anlatacağım hikâyeler, işimi kolaylaştıran insanlar çıkıyor.

BİLGİ VERMEK BENİM İŞİM DEĞİL, DUYGULARIN İZİNDEN GİDİYORUM

Belgeselcilik tarzınızı ve anlayışınızı nasıl tanımlarsınız? İçerikte kaygınız nedir?

Daha çok duygu içeriyor benim filmlerim, duyguların izinden gidiyorum. Bilgi vermek benim işim değil, ben duyguları anlatayım, isteyen bu duygular ışığında bilgiye ulaşmak isterse ne ala diye düşünüyorum. Drama kökenli olduğum için çektiğim bütün belgesellerin dramatik bir izleği oluyor. Bunu doğru bulduğumdan değil, başka türlü anlatmayı bilmediğimden. İçeriklerin ortak paydası ‘umut’ ve başarı tanımının 21. yüzyıl düzeninde dayatılanın çok dışında olduğu gerçeği.

NARPERİ’NİN BİLEZİĞİ ÜRETEN KADINLARI ANLATIYOR

Narperi’nin Bileziği adlı son belgesel filminizden bahseder misiniz? Böyle bir belgeseli yapmaya nasıl karar verdiniz?

2017 ve 2018 yıllarına çektiğim iki belgesel filmde  (Müzikli Bir Hikâye – Umutlu Bir Hikâye) birbirine çok uzak şehirlerde yaşayan iki kadın öğretmenin eşine az rastlanır başarı hikâyelerine odaklanmıştım. Filmin kahramanlarıyla tanışmam elde ettikleri başarıdan haberdar olmamla mümkün olmuştu. Yani aslında hikâye benden önce, benim dışımda yazılmıştı. Filmle daha bilinir olmaları için yaşananları en başından itibaren yeniden anlatmam gerekiyordu. Onlardan hikâyenin diğer kahramanları ile beraber sanki birer oyuncuymuşlar gibi bütün süreci, en başından itibaren sahne sahne yeniden canlandırmalarını istedim. Dramatik yapının gerçek kişilerle bu kadar kolay kurulabilmesine şaşırmakla beraber bu bilginin de katkısıyla bir sonraki projede yeni bir yol izlemeye karar verdim.  Bu kez hikâyeyi ben kurgulayacak, film dışında da, sürdürülebilir çıktıları olan bir projenin oyun kurucusu olacaktım.

Narperi’nin Bileziği böyle doğdu ve bir grup gönüllü eğitimcinin de katkısıyla bütün paydaşları üzerinde kalıcı bir dönüşümün hedeflendiği, sürecin kurmaca bir izlekle desteklenerek anlatıldığı filmle belgelenen bir eğitim projesine dönüştü. İşe, Denizli’nin Bozkurt İlçesi’nde, çeşitli engellerle ilkokul ya da ortaokul sonrası öğrenimine devam edememiş, bir mesleği, düzenli gelir getiren bir işi olmayan kadınlara el sanatları atölyesi açarak başladık. Filmde oynamayı kabul eden 20 kadın, iki eğitmenle evde kullanmadıkları, çeyizlerinden kalan, sandıklarında bekleyen eşyaları satılabilir ürünlere dönüştürdüler. Onlar bir yandan farkında olmadıkları yetenekleriyle tanışıyor, üretiyor sosyalleşiyor, bir yandan da filmin hazırlık aşaması olarak planladığımız 3 aylık süreçte, yakın bir arkadaş gibi gördükleri filmin yönetmenine, bana kendilerini açıyorlardı.

Üç ayın sonunda 10 eğitimci, 20 gerçek atölye öğrencisi kadın, 3 amatör 2 profesyonel oyuncuyla filme başladık. Çekimleri birer hafta ara verdiğimiz 5 günlük 3 periyodda tamamladık. Verdiğimiz boşluklarda kadınlara ve kendimize yaşadıklarımızı sindirme, yenilenme, eksiklerimizi tamamlama imkânı sunmayı hedefledik. Kadınlara el sanatları yanında müzik, masal atölyesi, sağlıklı yaşam için egzersiz ve beslenme önerileri verdiğimiz spor dersleri gibi tamamı sosyal gelişimlerini, kendilerini ifade etme becerilerini artırmayı hedefleyen derslerle destekledik.  Çekimlerin sonunda kadınlarda gözlemlediğimiz değişim inanılmazdı. Filmin çekimleri dört ay önce tamamlandı, kadınlar üretmeye ve para kazanmaya devam ediyorlar. Yaşananlar yalnızca onlar üzerinde değil projeye ve filme emek veren herkes üzerinde kalıcı olumlu izler bıraktı.

Çekim sürecinde neler yaşadınız? Nasıl sürprizler ve anılarla karşılaştınız?

Rüyada gibiydim. Son yıllarda bu kadar mutlu olduğum bir zaman dilimi olmadı. Pandemi sonrası ilk defa sosyalleştiğimiz set ortamı kopmaz bir bağ kurdu aramızda. Atölye çalışması devam ettiği için filmin kahramanlarıyla Bozkurt’ta görüşmeye devam ediyoruz. Üretimleri arttıkça mutluluğum katlanıyor. Aralık ayı içinde, yaptıkları ürünleri, kadın kooperatiflerinin katıldığı bir festivalde sergilediler, ben de en az onlar kadar heyecanlıyım.

OKULUM AÇILSIN PROJESİ NEDİR?

Okulum Açılsın adlı projenizden de bahseder misiniz?

2019 yılında Köy Enstitüleri ile çektiğim filmden sonra kapatılan köy okullarıyla ilgili de bir film yapma düşüncesindeydim. Narperi’nin Bileziği’nin ön hazırlığı sırasında Bozkurt Sazköy’de kapatılan ilkokulun içler acısı haliyle karşılaşınca daha fazla vakit kaybetmeyeyim dedim. Düşünsenize 2002 yılından bugüne yaklaşık 20.000 köy okulu kapatılmış ve bunun olumsuz etkilerinden habersiz milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede. Ne acı ne büyük acı… Taşımalı sistemin eğitime ve ülke geleceğine verdiği zarar daha on yıllar boyunca sürecek. Niyetim bir an önce bu konuda bir film yapmak ve herkesin ulaşabileceği bir biçimde paylaşabilmekti. Film aynı zamanda benim çektiğim en kısa film. Süresi yalnızca 9 dakika. Hemen izlensin, çok sayıda insan konuyla ilgili bilgi sahibi olsun istedim. Filmi eylül ayında tamamladık. Ama maalesef bütün çabamıza rağmen sesimizi duyuramadık. Bulabildiğim en yüksek dağa çıkıp avazım çıktığı kadar ‘Sesimi duyan var mıııııııı ‘ diye bağırsam faydası olur mu diye düşünmüyor değilim.

HEYBEMDE ÇOK FAZLA HİKÂYE VAR

Potansiyel yeni projelerinizden de bahseder misiniz?

Şu an son filmin post aşamasındayım ve açıkçası süreç beni biraz yıprattı. Her projeden sonra filmin tamamlanmasına yetecek kadar kaynağa sahip olmadan çekimlere başlamayacağım diyorum. Ama öyle olmuyor. Film bitiyor kaynak arayışları bitmiyor. Tabii bu işin doğasında bu var. Bağımsız kalmaya devam etmek istiyorsanız bu zorluklarla da başa çıkmanız gerekiyor. Neyse ki yaptığım işe olan inancım çok güçlü ve filmi tamamladıktan hemen sonra hadi yenisi diyorum. Heybemde çok fazla hikâye var. İlk hangisiyle başlarım henüz bilmiyorum. Benim ve benim gibi bağımsız işler yapan yönetmenlerin filmleri keşke popüler işler yapanların yarısı kadar değer görse. Belki de kurduğum hayaller içinde ulaşılması en güç olan bu.  Ama belli olmaz, belki bir gün bu da mümkün olur, neden olmasın. Ben her şeye rağmen vazgeçmemekten yanayım.

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak