KültürManşetSinemaSöyleşi

Kısalarla Söyleşi-Yorum #4: YARA

Kısalarla Söyleşi-Yorum’un bu haftaki konukları YARA kısasıyla yönetmen Onur Güler ve başarılı oyuncu Tülin Özen. Güler bu filminde dünya toplumlarında asla kabuk bağlamayan bir yarayı izleyici karşısına çıkarıyor. Bunu yaparken ise konuyu asla dramatize eden tümüyle potansiyel gerçeklikten besleniyor.

Kısalarla Söyleşi-Yorum’un üçüncü bölümünden herkese merhaba. Bu haftaki konuklarım güncel bir konuya parmak bastığı YARA adlı kılasıyla yönetmen Onur Güler ve başrol oyuncusu Tülin Özen. YARA adeta tüm dünya toplumlarında asla kabuk bağlamayan, ülkemizin de şiddetle kanayan bir yarasına dikkat çekiyordu. Kadına şiddet, tecavüz, istismar… Kendisini zorla tecavüz eden kayınpederini uzun vadede bir ilaç vasıtasıyla öldüren Ayşe’nin bu sırrını, kayınpederin ölüm nedenini belirlemek için eve gelen doktor Fatma da öğrenmişti artık. Peki, şimdi ne yapacaktı doktor hanım? Durumu polise bildirmeli miydi, yoksa onu tecavüz edip hamile bırakan ve istemediği bir çocuğu dünyaya getirmesine enden olan kayınpederini öldüren Ayşe’yle arasında bir sır olarak mı tutacaktı bunu? O bu ikilemi yaşarken hiç şüphesiz aynı ikileme seyirciyi de dâhil etmişti YARA. Nihal Yalçın ve Tülin Özen‘in başarılı oyunculuğu, güçlü sinematografisi ve doğru bir yönetimle iyi bir kısa film olarak kabul edeceğimiz ve muhtemelen önümüzdeki aylarda film festivallerinde adını sık sık duyacağımız YARA, aynı zamanda konusu ve bu konuyu işleyiş tarzıyla da ayrı ve önemli bir yerde duruyor. Kadına tecavüz olayını dramatize etmeden, hikâyesini dizi kurgusuna sokmadan tüm gerçekliğiyle objektif bir anlayışla gözler önüne seren YARA, benzer konudaki sinema çalışmalarından da kolaylıkla ayırt edilebilir bir durumda.

TOPLUMSAL HİKAYELER PEŞİMİ BIRAKMIYOR

Onur Güler
Onur Güler ve Tülin Özen

Onur, Haliç Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. Birçok tiyatro oyununda yönetmenlik yaptı. Cimri, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz ve Sırça Hayvan Koleksiyonu gibi oyunları yönetti. Ayrıca 5 yıldır kendisine ait bir sanat akademisi var. Sinema ise Onur’un hayatına şöyle dâhil olmuş: “Alanımda çalışmalar yapmakla beraber üniversitede olduğum dönemde Selim Evci’nin Film yapım atölyesine gidip film çekmeyi öğrenmeye çalıştım. Çünkü teknik bilgim yoktu. Hem bunu geliştirip hem de o havayı teneffüs etmek istedim.  Atölyeden sonra Selim hocanın yanında kalıp reklam – klip ve ‘Rüzgarlar’ uzun metraj sinema filminde reji asistanlığı yaptım. Bu süreç benim için çok güzel bir deneyim oldu. 2013 yılında senaryosu bana ait olan Boşluk kısa filmini çektim. Film, birçok festivalde yarışıp Altın Koza Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Sonra bir kısa film daha yapıp, 2019 yılında son kısa filmim olan YARA Kültür Bakanlığından proje desteği aynı zamanda eylül ayında İzmir’de düzenlenen 19. Sinema Burada Festivali’nde Kısa Film Proje Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Festival süreci devam ediyor. Umarım festivallerde de yer alıp toplumda kanayan bir yarayı görünür kılacağız.”

YARA’nın çıkış noktası ne oldu?
Maalesef kanunlardaki boşluklardan yararlanıp bazı haksız yargılanmaları gördükçe bu durumun kişilerin kendi adaletlerini sağlama isteği doğuracağını düşündüm. Hikâyelerimde seyirciye deneyim yaşatmayı ve görmedikleri, merak edecekleri bir dünya içine koymayı çok seviyorum. O sırada arkadaşımın doktor ablasının ölüm raporu yazmak için evlere gittiğini duyunca bu tespitimle harmanlayabileceğimi düşündüm. Ölüm raporu yazan birçok doktorla görüşüp, Taziye evlerine gittim. Senaryo, 4 ay gibi bir sürede ortaya çıktı.

YARA gündeme dair nasıl göndermelerde bulunuyor?
Film, evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalınarak kişilerin haklarının korunması gerektiğine dikkat çekiyor. Böyle giderse kişiler kendi adaletlerini sağlamak zorunda kalacak. Kadına şiddet durumu da artık buraya doğru gidiyor. Tacize uğrayan kadın maalesef adalet yönünde ikinci plana atılacağından korkuyor. O yüzden ya susuyor ya da karşı taraftan kendini korumaya çalışarak kötü sonuçlar ortaya çıkıyor. Özellikle toplumun her kesiminin uzlaştığı kadına şiddet konusunda daha duyarlı olmak hepimizin borcu.

Bundan sonraki çalışmaların da sosyal sorunlar içeren konular üzerine mi olacak?
Ülkemizde ve dünyadaki jeopolitik konumumuzdan dolayı toplumsal hikâyeler peşimi bırakmıyor. Tabi anlatmak istediğim sosyal sorunları anlatan didaktik hikâyeler değil. Bu tarz hikâyeleri televizyonda herhangi bir dizide izleyebilirsiniz. Hedefim;  toplumun her kesiminin keyifle izleyebileceği sanatsal estetiği olan hikâyeler anlatmak. Yurdumuzun hikâyelerini anlattıkça hem seyirci yönünden hem sanatsal başarı yönünden önümüzde bir engel kalmayacak.

Hedefin, amacın, kaygın nedir sinemaya dair?
Pandemiden dolayı 10 yılda kat edeceğimiz teknolojik gelişimi neredeyse 3 ayda geçirdik. Bu insanların sinema izlemesini dikkat seviyesini bir hayli değiştirdi. Evde film izleme konforuna fazlasıyla alıştık. Ayrıca tek bir kanaldan yayınlanan aynı tarz filmlere de alıştırıldık. Bu durum sanatsal kaygılar içeren filmlerin izlenirliğini bir hayli düşürecek. Daha hızlı daha çabuk tüketilen filmlerin çağına girmemiz beni çok kaygılandırıyor diyebilirim.

BU KONULARDA EN ÖNEMLİ NOKTA HASSASİYET

Tülin Özen

Bu kısa filmde oynamayı kabul etmemdeki en önemli unsur yönetmenin konuya saygılı, özenli ve iyi niyetli yaklaşımıydı. Bence böyle bir konu işliyorsanız en önemli konu bu hassasiyet. Bu hassasiyet olmadan ya didaktik ya da özensiz bir iş yaparsınız zira. Gerçekten oynadığınız karakterin yerinde olsam öyle bir durumda ne yapardım bilmiyorum. Bence filmin en güzel tarafı da, bizi böyle bir durumu gerçekten birebir yaşamadan, ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz gerçeğiyle yüzleştirmesi. Öte yandan kadın cinayeti ve şiddet olayları hakkında ve bu konuların sinema gibi medya ürünlerinde yer alması konusunda çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda yöneten ya da oynayan insanların ‘biz her şeyin en doğrusunu biliyoruz’ hissi yaratmasının en anlamsız şey olduğunu düşünüyorum. Oradan sadece bir avuç insanın birbirimizi alkışlayacağı ve takdir edeceği bir iş çıkar. Ama bence sinemayla yapmamız gereken bir bakış açısı, bir samimiyet yakalamak ve bir bilinmezliği ya da ikilemi ortaya çıkarmak, hissedilebilir ve hatta belki de konuşulabilir bir hale getirmek. Oyunculuk ve oynamanın bendeki karşılığı, öyküleri toplamak, gerçek diye kabul edilenlere, hayallerle alternatifler sunmaya aracı olmak. Sinema mı, dizi mi yoksa tiyatro mu beni daha mutlu ediyor konusunda ise şunları düşünüyorum: Hepsinin iyisi mutlu, kötüsü çok mutsuz ediyor. Neden, çünkü ben her yaptığım işi aynı hassasiyetle ve heyecanla yapıyorum zaten. Hiç birinde daha az çalışarak, daha az heyecanlanarak ve daha az özenerek iş yapmadım. Soluğum yettiği kadar hepsinde yaratabileceğim anı yaratmaya çalışıyorum, emeğimi hiç sakınmadan hareket ediyorum. Onun için hepsinde mutluyum ve sonucunda da iyi, ya da en azından, seyircinin aklına ve heyecanına saygılı işler olmalarını talep ediyorum. Tüm bunların dışında şu ara nasılım, iyi sayılırım. Kafamı herkes gibi pandemi ve gelecek kaygısı meşgul ediyor. Dünya olarak yaşanılan sanallığın, nobranlığın, kabalığın bencilliğin ve hırsın, insanlığı fiziksel ve psikolojik, politik ve de ekolojik olarak nereye götüreceğini merakla takip etmeye çalışıyorum.

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak