Kısalarla Söyleşi-Yorum’un bu haftaki konukları APP kısasıyla yönetmen Hatice Aşkın ve başarılı oyuncu Janset Pacal. Aşkın bu filminde geleneksel kadın ve annelik normlarına göndermelerde bulunurken aynı zamanda teknolojinin sahte gerçekliğiyle de izleyiciyi yüzleştiriyor.
Kısalarla Söyleşi-Yorum’un beşinci bölümünden herkese merhaba. Bu haftaki konuklarım fütürist bir anlayışla hikayesini oluşturduğu APP adlı kısasıyla yönetmen Hatice Aşkın ve başrol oyuncusu Janset Pacal. Kısakes Pitching Platformu ve Kültür Bakanlığı’ndan kazandığı yapım desteğiyle APP’i hayata geçiren Aşkın, bugüne kadar beş kısa filmin yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendi. Şimdi ise uzun zamandır büyük bir titizlikle üzerinde çalıştığı ilk uzun metrajlı filmine hazırlanıyor. Aşkın ve Pacal ile sohbetimize geçmeden önce filmi konuşalım. APP ulusal ve uluslararası birçok film festivalinde yarışmış ve ödüller almış bir kısa film. Konusu ise şöyle: Annesini kaybeden Mine, bir yazılım şirketinin geliştirdiği, kişinin videoları ve fotoğrafları sayesinde onu fiziksel olarak aynen taklit edebilen hologram uygulaması satın alır. Bu kişi fiziksel olarak aynen annesi olsa da ruhen ve duygusal açıdan asla annesinin yerine geçemeyecek biridir. Dolayısıyla Mine aradığını hologramda bulamaz. APP buradan hareketle hem sahte gerçekliğe göndermelerde bulunurken hem de yakın zaman gelecekteki insan profili ve teknoloji konularına da öngörüler getiriyor. Janset Pacal’ın başarılı oyunculuğu ile izlemesi çok daha keyifli bir hale gelen APP’te çok güçlü bir finalle karşılaşıyor olmasak bile cesareti ve hikâyesiyle kısa filmler arasında kendine özgü bir yerde durmayı başarıyor. Geleneksel anne ve kadın normları üzerine de bazı göndermelerde bulunan APP, yazılım şirketine ait reklamlarıyla da bu alandaki samimiyet ve gerçeklikten yoksunluğu gözler önüne seriyor. Peki, bütün bunlar hakkında Aşkın ve Pacal ne düşünüyor, işte kendileriyle sohbetimizden öne çıkan başlıklar…
YÖNETMENİN ÇAĞININ ÖTESİNDE OLMA VİZYONUNU ÇOK ÖNEMSİYORUM
Hatice Aşkın
Sinema hayatına nasıl dâhil oldu?
Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdikten sonra formasyon eğitimim için Dokuz Eylül Üniversitesi’ne başladım. Bu eğitimler sırasında aldığım derslerden biri materyaldi. Bir gün materyal dersinin sunumu için sınıfta bir kura çekmemiz istendi. Bir sürü ders anlatma yöntemi arasından kurada TV programıyla ders anlatma yöntemini seçtim. İlk kez elime kamera alarak program için Ege Üniversitesi’nin yolunu tuttum. Eski Türk Edebiyatı üzerine bir TV programı çektik ve ertesi yıl kendimi Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde buldum.
APP’in çıkış noktası ne oldu?
Teknoloji hayatlarımızı kolaylaştıran ve gün aşırı aldığımız bir ilaçsa, bu ilacın yan etkileri nelerdir? Hayatlarımızı kolaylaştırması adına hayatlarımızı ele geçiren ve insanları cam bir fanusun içine hapseden teknoloji, yarattığı simülatör evrenle biz insanları sanal bir gerçekliğin içerisinde ne kadar var edebilmektedir? Kendi yarattığımız simülasyon, kendi iradesini ortaya koyarsa bu simülatif gerçeklik, gerçeklik algımızı ele geçirir mi? APP filmine başlarken aklımda dönüp duran bu sorularla, teknolojinin yaratabileceği olası zararlar ve bu zararların insanlar üzerinde yaratacağı psikolojik travmalar üzerine uzun süredir araştırmalar yapıyordum. Gelişimin post-endüstriyel çağın teknolojik gelişmeleriyle ilişkisini vurgulayan distopyanın Cyberpunk alt türündeki William Gibson’ın “Neuromancer” adlı teknolojinin hızla ilerlemesinin ürkütücülüğünü anlattığı romanı sosyal izolasyonun giderek yaygınlaştığı bir tekno çağda teknolojinin yan etkilerine ışık tutabilecek bir film yapma fikri aklıma yerleştirmişti. Üstelik bu konu son zamanlarda dünyayı da oldukça yakından ilgilendiriyordu. “Do You Trust This Computer” adlı Elon Musk’ın yapay zekânın ölümsüz bir diktatöre dönüşebileceğini anlattığı belgeseli ve Facebook Al Research tarafından üretilen AI yapay zekâ bilgisayarlarının tıpkı insanlar gibi kendi dillerini geliştirmeleriyle fişlerinin çekilmesi APP’in çıkış noktası oldu.
Bundan sonraki çalışmaların da sosyal sorunlar veya dijital dünyaya dair eleştiri içeren konular üzerine mi olacak?
Yönetmenin çağını yakalayabilmesini hatta çağının ötesinde olması vizyonunu çok önemsiyorum. İşlediğim konular ve o konulara baktığım yerler farklı olabilir ama şu kesin ki distopya filmler üretmeye devam edeceğim.
Hedefin, amacın, kaygın nedir sinemaya dair?
Türkiye’deki bağımsız sinemanın içinde bulunduğu belli türler üzerinden ilerleyen kısır döngüyü kırmak, uluslararası arenada yenilikçi ve yaratıcı filmler üretmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun o koşullardan bir çıkış yolu bulmaya, her daim üretmeye, öğrenmeye ve çok çalışmaya inanan biriyim. Ürettiğim her filmden sonra kendimi daha güçlü hissediyorum.
TEKNOLOJİ REDDEDEMEYECEĞİMİZ BİR GERÇEKLİĞE DÖNÜŞTÜ
Janset Paçal
Gerçekten oynadığınız karakterin yerinde olsaydınız anne özleminiz için çareyi teknolojide arar mıydınız?
Kaç yaşında olursanız olun hayatınızdan annenizin öyle ya da böyle yitip gitmesi, geri kalan hayatınızı çok etkiliyor. Allah sağlığını daim etsin annem yaşıyor, dolayısıyla bu kayba dair direkt olarak anlayabilmem imkânsız ama tahmin edebiliyorum. Anne-kız ilişkisi özellikle çok başkadır. Dünyada en çok kavga edip en vazgeçemediğiniz tek insandır anne. Üzerinizdeki etkisi, kuvveti ve dolayısıyla da sevgisi veya öfkesi de başka türlü yaşanır. Muhtemelen ben de çareyi teknolojide arardım. Denerdim en azından. Ama bu hemen yapabileceğim bir şey olmasa gerek. Önce o yokluğa kendimi ikna edip alıştırmam gerekiyor.
Teknolojinin ve teknoloji pazarlamacılığının geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz? Ya da dijital dönüşümün bu denli hayatlarımıza nüfuz etmesini ister misiniz gelecekte?
Her türlü yeniliği ve dahi teknolojiyi hayatımıza nasıl soktuğumuz ve ne şekilde yer verdiğimiz ile alakalı. Artık herkesin kendi istediği programı yapabilecek özgürlüğünün olması ya da seyretmek için televizyonun dayattığı saçmalıklara mecbur olmama hali çok güzel. Kendi seyredeceğim saçmalığa ya da her ne ise kendim karar veriyor olmamı çok iyi buluyorum. Bu kadar hayatımıza giren bir şeyin pazarlamacılığının da bu seviyede olması normal. TV’de 2 saatlik dizideki reklam süresini düşünürsek ve sırf bu reklam payı yüzünden dizi kalitesinden büyük bir fedakârlık yapıldığı gerçeğini de kabul edersek, internet üzerinden üzerimize yağdırılan reklamları da doğru bulmasam da anlayabiliyorum. Yaşamak için para kazanılması mecburi olduğu sürece, herkes kendince bir kazanç yolu oluşturmak zorunda. Gelecekte, ben istesem de istemesem de hayatımıza daha fazla nüfus edecek, bu kaçınılmaz. Ben ne kadarını istiyorsam o kadarını sokmaya devam edeceğim çünkü reddedemeyeceğimiz bir gerçekliğe dönüştü. Herkesin dengesi de kendine göre olacak.
Youtube’da neler yapıyorsunuz?
İki yıl önce açtığım bir Youtube/JANSET PACAL kanalı vardı. Eğlencelik bir kanal olsun istedim ama o sırada ne yapacağımı bilmiyordum. Kendi dizimi çekmek istiyordum ama onun için de bana inanan yatırımcı gerekiyordu. Dolayısıyla öylece duruyordu boş bir şekilde. Geçen yıl sevgili dostum Hasan Çetin hayatıma Origami’yi tekrar soktu, ben de evde otururken büyüklerin keyifli vakit geçirebileceği bir hobi olduğunu düşündüm ve anlatması ve yapması kolay modelleri katladığım videolar çektim. Önce Instagram’a koydum, canlı yayınlar yaptım, sonra Youtube kanalım geldi aklıma ve oraya koymaya başladım. Çok da tatlı dönüşler oldu. Şimdi oyunlu bir sohbet programı çekmeye başladık. Gelen arkadaşlarımla oyun oynuyorum. Yakında yayına koyacağız. Makyaj sürecini de ayrı bir video olarak koyuyorum. Yani pandemi süreci, üretim şekline dair bambaşka bir kapıyı ve kafalarımızı zorladı. Benim hoşuma gitti açıkçası.
Sanırım müzik de hayatınızın önemli bir parçası…
Çevremdeki müzisyenlerle yaptığım çalışmalar dışında, rol aldığım bazı filmlerin müzikleri için de çeşitli şarkılar seslendirdim. Bu hafta Babajim Müzik’ten yeni bir şarkım yayımlandı. Orjinali Turgut Berkes’in 2000 tarihli Kara Kutu albümünde yer alan İçimizdeki Dünya’nın farklı bir yorumu. Çok sevgili dostum Turgut Berkes’in ölümünün ikinci yıldönümü anısına.