
Devlet memuru Mehmet Bayram’ın en büyük hobilerinden biri fotoğraf çekmek. Öyle çekmiş olmak için çekmek değil üstelik. Bu işi hakkıyla yapıyor, çok da seviyor. Ona göre sanat boş zaman uğraşı değil; kendine ve dünyaya tanıklık etmektir… Sanata asıl değeri veren ise muhataplarıdır…
Mehmet Bayram, kendisi bir devlet memuru ama ‘memuriyet’ algısının çok dışında biri. Sanat hayatının her zaman başrolünde. Öyle ki hem fotoğrafçılık hem de müzisyenlik yapıyor. Sadece hobi olarak değil üstelik. Bu işi hakkıyla yapıyor. Tüm bunları kendisiyle konuştuğumuz Bayram, “Sanat ‘boş zaman uğraşı’ değildir. Ununu eleyip, eleğini duvara astıktan sonra dâhil olunacak bir şey hiç değildir. Yaşarken, kendine ve dünyaya tanıklık ederken, kocaman bir aynada ışıkla gölgenin, insanla maddenin yolculuğuna tanıklık etmektir. Mesleği ne olursa olsun insan, dünyanın tanığıdır. Okumaya, öğrenmeye meftun birinin, ‘Okumaya hiç zamanım yok!’ dediğini duydunuz mu?” diyor.
Nasıl başladınız fotoğrafçılığa?
Henüz lise çağlarımda eldeki kısıtlı imkânlarla abajur ya da rastgele ışık kaynakları yardımıyla yüze yarım ışık düşürmek suretiyle portre fotoğrafları çekmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Yine lise çağlarımda bir yandan da müzikle uğraşıyor, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından Doç. Dr. Fatih Koca’nın talebesi olarak ney sazını öğrenmeye çalışıyordum. Bir vesikalığa ihtiyacım olduğu bir vakit mahallemde yeni açılan fotoğraf stüdyosuna yolum düştü. Amacım vesikalık çektirmekten ziyade stüdyodaki işleyişi öğrenip bir şeyler kapabilmekti. Nitekim öyle de oldu. Stüdyo sahibiyle iyi ilişkiler kurup bir nevi çırak olarak devam ettim. Fotoğraf konusunda ilk profesyonel deneyimlerim vesikalık çekmek üzerine gelişti. Amatör ruhun verdiği heyecanla çektiğim fotoğrafları başkalarının gözünden de görmek için yerli ve yabancı fotoğraf sitelerine yüklüyor, aldığım müspet ve menfi eleştiriler neticesinde kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Bahsettiğim fotoğraf siteleri aynı zamanda çok güzel insanlar tanımama vesile oldu. Kendi aramızda gruplar kurup fotoğraf gezilerine çıkıyorduk. Bu sayede hem dostluklar pekişiyordu hem de fotoğrafçılık adına aramızdaki ustalardan teknik ve kompozisyon bilgileri öğreniyordum.

MÜZİSYENLİK İLE FOTOĞRAFÇILIĞI BİR ARAYA GETİRDİM
Üniversite eğitimim her ne kadar fotoğrafçılık ya da sanatın herhangi bir dalıyla alakalı olmamış olsa da içimdeki fotoğraf aşkı hep devam etti. Okurken kendim için çektiğim fotoğrafların yanı sıra eğitimime maddi katkı sağlamak amacıyla otellerde düğün fotoğrafçılığı yapıyor diğer yandan da ilerlettiğim ney sazı vesilesiyle konserler veriyorduk. Fotoğrafa her ne kadar ciddi bir teorik bilgiyle başlamamış olsam da pratik yaparak öğrenmeye devam ediyordum. Zaman içerisinde müzisyenliğim ile fotoğrafçılığımı bir araya getirip ses ve saz sanatçıların şahsi fotoğraflarını çekmeye başladım. Bu vesile ile birçok sanatçının konser fotoğraflarını çektim. Ayrıca başta hocam Fatih Koca’nın olmak üzere tanınmış Türk sanat ve tasavvuf müziği sanatçılarının çıkarmış oldukları albüm kapak fotoğraflarında imzam oldu.
Geleceğim için hayallerim arasında olmasa da, sonradan iyi ki olmuş dediğim devlet memurluğu ile kesişti yolum ve sınavlar neticesinde Bolu ilinde memuriyete başladım. Atanmış olduğum şehrin doğal güzellikleri sebebiyle doğa fotoğrafçılığı konusunda kendimi daha da geliştirme imkânı elde ettim. Kısa zaman içerisinde Bolu’nun sanat çevresine dâhil olup hem müzik hem de fotoğrafçılık adına işler yapmaya çalıştım. Belediyenin kültür merkezinde ney dersleri verip yine belediyenin sanat müziği korosunda neyzenlik yapıyorken, şehrin başka fotoğrafçılarıyla bir araya gelip Bolu’nun ilk fotoğrafçılık derneğinin temellerini attık. İki yıllık Bolu deneyimimin ardından, memuriyete Ankara’da devam ettim. Devletteki dördüncü yılımda fotoğrafçılığa memuriyetle birlikte yürütme şansım oldu. Bakan ve bürokratların yanı sıra çeşitli kamu kurumların fotoğrafçılığı görevlerinde bulundum. Bu görevlerim vesilesi ile de bir hayli şehir ve ülke gezme fırsatı elde ettim. Görev icabı gittiğimiz yerlerde görevden arta kalan zamanda yine fotoğraf çekerek kendimi geliştirmeye sürdürdüm ve halen sürdürmeye devam ediyorum. Gerek şahsi gerek görev icabı gerekse de katıldığım fotoğrafla ilgili projeler vesilesiyle çektiğim fotoğrafları sergileme fırsatı da elde ettim. Ankara ve İstanbul’un yanı sıra yurt dışında şahsi ve karma sergilerde fotoğraflarım gösterime çıktı. Çeşitli prestij kitaplarında, dergilerde ve özel yayınlarda fotoğraflarım basıldı.

DAİMA İNSAN UNSURUNU ÖN PLANDA TUTMAYA ÇALIŞTIM
Fotoğraflarınızın karakterini, kimliğini nasıl tanımlarsınız?
Fotoğrafa gerçek bir hevesle başlayıp bunu sürdürebilenler, zaman içerisinde estetik ve görsel zevk anlamında tatmin edecek bir tarzın içinde bulurlar kendilerini. Bana göre fotoğraftaki kimlik ve karakter de bu tarzın belirlenmesinden sonra ortaya çıkıyor. Fotoğrafçı hangi dalda uzmanlaşmış olursa olsun, yeteri kadar tecrübe ve bakış açısı kazandıktan sonra, fotoğraflarına gerek kompozisyonlarıyla, kadrajıyla, ışık kullanımlarıyla; gerekse de sonradan dijital müdahalelerle yaptığı tonlamalarla bir karakter ve kimlik kazandırmaya başlıyor. Bu bağlamda benim de zaman içerisinde kendimce bir fotoğraf tarz ve kimliğim oluştu.
Kompozisyonlarım farklılık gösterse de, fotoğraflarımda hep insan unsurunu ön plana çıkarmaya çalıştım. Henüz lise çağlarımda eldeki kısıtlı imkanlarla rastgele ışık kaynakları kullanarak yüze yarım ışık düşürüp portre fotoğrafları çekmeye çalışırdım. Portreyle başladığım bu serüvenimde farklı tarzlar da denesem, misal, bir manzarayı dahi çekiyor olsam kadraja mümkün olduğu ölçüde insandan bir iz yerleştirme ihtiyacı hissettim. Kendimizi bulduğumuz, yakın hissettiğimiz fotoğraflar da insan unsurunun yer aldığı fotoğraflar oluyor genelde. Zira doğru yer ve zamanda fotoğraflayabildiğiniz bir insanın bakışı, duruşu ya da ifadesi, kısaca, ömrünün o saniyedeki hikâyesi, yüzlerce kelimeyle yapılan tasvirlerden daha çok şey anlatabiliyor kimi zaman. Fakat nihayetinde, -diğer sanat dallarında olduğu gibi- bir fotoğrafçı tarzıyla, tekniğiyle, çekerken hissettikleriyle fotoğrafçılık adına her ne kadar doğru işler yapıyor olsa da; fotoğrafa ve fotoğrafçıya asıl değerini verecek olan, sunulan eseri içselleștirerek “Budur!” diyecek muhataplarıdır.

Gelecek planlarınızda fotoğraf çekmek/fotoğrafçılık ne şekilde yer alıyor?
Fotoğraf çekmeye başladığım dönemde çevremde fotoğrafçılıkla ilgili örnek alabileceğim, beni bu konuda yönlendirecek bir kimse olmadan, kısaca nereden ve nasıl geldiğini bilmediğim bir hevesle fotoğraf çekmeye başladım. Dolayısıyla fotoğrafçılık hiçbir zaman bir plan ve program dâhilinde olmadı benim için. Fotoğrafçılığa başlarken hayal dahi edemediğim, aklımın ucundan dahi geçmeyecek birçok değişik yer ve durum içinde buldum kendimi. An geldi Oscar ödüllü bir Hollywood yıldızı poz verdi an geldi Suriye’de yetim bir kız çocuğunun portresini çektim an geldi Güney Kore’de fotoğraflarım sergilendi. Bu plansız ve güzel ilerleyiş, geleceğe dair herhangi bir hesap yapmadan çevrem tarafından gösterilen samimi takdir ve yapıcı eleştirilerin sonucuydu aynı zamanda. Bu doğal süreç içinde şimdiye kadar herhangi bir gelecek planı yapmadığım gibi büyüyü bozmamak adına bundan sonra da yapmamanın daha isabetli olacağını düşünüyorum.
İSTANBUL BİR FOTOĞRAFÇIYA HER ZAMAN FAZLASINI SUNAR
Ankara’da yaşayan biri olarak çok fazla İstanbul fotoğrafı çekiyorsunuz. Fotoğrafçı olarak bakışınızdaki İstanbul nasıl? İlişkinizi nasıl yorumlarsınız?
İstanbul ile ilişkim her ne sebeple olursa olsun gidip gelmek üzere olması nedeniyle, makinem mutlaka yanımdadır ve o an İstanbul’a dair tek derdim İstanbul’u fotoğraflamaktır. Bunun için de çok çaba harcamaya gerek yok takdir edersiniz çünkü İstanbul sağ olsun bir fotoğrafçıya dünyanın hiçbir yerinde olmayan renkleriyle, ruhuyla ve derinliğiyle yaz kış, gece gündüz demeden olanca cömertliğiyle istenilenden daha fazlasını sunan bir şehir olmuştur her zaman.

Fotoğrafçılığın herkesin elinde bulunan akıllı telefonlara kadar indirgenmiş olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fotoğrafçılığın ne zorluk ve emeklerle bugünlere nasıl geldiği malum. Doğrudan dijital fotoğrafçılıkla başladığım için bu konuda görüş bildirmek haddim olmayabilir fakat fotoğrafçılık teknolojiyle doğru orantılı gelişen dolayısıyla maddi anlamda kolay ulaşılabilir bir sanat haline de geldi. Birkaç yıl önce “Eline profesyonel fotoğraf makinesi alan fotoğrafçı oldu.” diye eleştirilirken bugün aynı şey cep telefonları için deniyor. Bana göre bir zararı olmadığı gibi, insan yeteneğini keşfetmesine cep telefonuyla çektiği bir fotoğrafla bile vesile olabilir.