
Yeni resim sergisini geçtiğimiz günlerde Doku Sanat Galerisi’nde açan sanatçı Mehmet Güreli, bütün sanatsal çalışmalarında anlatmayı ve insanlarla paylaşmayı temel kaygısı haline getirdiğini, hikayesi olan insanın anlatması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Paylaşmak güzel; her şeyi paylaşmak ama. Kendine fazla bir şey bırakmayan dışa dönük biriyim. Bazen kendi odamda yolculuklara çıktığım da oluyor. Ama çoğaldığım zaman çok samimi bir şekilde çoğalırım. Kapılarım pençelerimi açarım. Laf olsun diye değil…”
Müzisyen, yazar, yönetmen, ve ressam… Gerçek bir sanatçı. Üretken ve çalışkan üstelik… Önüne eklediğim sıfatların eksiği var belki ama fazlası yok. Sanatın birçok dalıyla ilgileniyor, okuyor, yazıyor, çiziyor kısacası üretiyor… Dahası insanlarla paylaşıyor. Kendine saklamıyor hiçbirini. Mehmet Güreli’den bahsediyorum elbet. Şimdi kendisiyle bir araya gelme nedenimiz ise Doku Sanat Galerisi’nde açılan yeni sergisi üzerine sohbet etmek için. Şanslıyım ki sergiyi kendisiyle gezme fırsatım oldu. Sorularımı, sordum o da büyük bir içtenlik ve samimiyetle yanıtladı. En son geçen yıl Nisan ayında bir sergi açan Güreli’nin yeni sergisinde toplam 20 eseri sergileniyor. Sergi 26 Kasım’a kadar Doku Sanat Galerisi’nde görülebilecek…
ÇİZDİKLERİM BENİMLE KONUŞAN İNSANLAR
Sergi Güreli’nin yağlı boya ve sulu boya çalışmalarından oluşuyor. Eserlerde göze çarpan ilk şey birbirine veya başka yerlere bakan insanlar oluyor. Güreli sergisini ve bu durumu şöyle anlatıyor: “Yıllar önce söylediğim şeyin hala arkasındayım: Çizdiğim insanlar aslında benimle konuşan insanlar ve çok meraklılar. Araştıran, enerjisini kaybetmemiş ve teslim olmamış insanlar… Bu biraz benden de kaynaklanıyor. Benim yansımalarım da diyebiliriz. Ben çok meraklı bir adamım. Ama bu merak her şeye burnunu sokmak değil, her gün yeniden gelmişim gibi dünyayı keşfetme merakı bu. Birbirilerine bakıyorlar evet ama aynı zamanda bizim varlığımızdan da haberdarlar. Onlara baktığımız yeri değiştirdiğimizde, bize bakıyorlar aslında… Burada bazılarıyla çok haşır neşirim. Onlarla iletişim kuruyorum. Hatta bittiğini de böyle anlıyorum. Tanıyorum onları. Şu kadını tanıyorum mesela… Ama onun yanındakini tanımıyorum. Mesela şu adamın başına bir şey geldiğini anlayabiliyorum. Onları yaparken anlamlar ve hikâyeler yüklüyorum onlara. Yani hayatımdan gerçek hayatından kesitler var resimlerimde. Onlar benim hayatımdan hiç çıkmıyorlar ve bu durum benim için hiç rahatsız edici değil.”
Güreli’nin resimlerinde çerçeve içinde çerçeve görüyoruz. Aynı zamanda genelde ikiye ayırılmış resimler. Bunun nedenini şöyle açıklıyor Güreli: “Bunu seviyorum. Kendi çerçevemi yaratıyorum ve bu bana ait gibi oluyor. Bu da bir kadraj meselesi sanırım. Resimlerimi ikiye ayırma nedenim ise Mark Rothko’ya olan saygımdan. O da hep resimlerini ikiye ayırır. Ona bir gönderme yapmak istiyorum. O benim Bonar ve Matis’le birlikte çok sevdiğim bir ressam. Hatta onunla ilgili zamanında hikâyeler de yazdım.” Güreli en çok hoşuna giden şeyi ise şöyle anlatıyor: “İnsanlar resimlerime bakarken yeni bir şeye baktıklarını hissettirdiklerinde çok mutlu oluyorum. Örneğin sulu boyalarımı keşfeden insanlar beni mutlu ediyor.”

RESİMLE YAŞAMAK DİYE BİR ŞEY VAR…
Resimlerin hayatımıza güçlü bir tesiri olduğunu savunan Güreli, bir insanın bir resmi alıp evine koyduğunda onunla yaşamaya başladığını söylüyor: “Bunu bana çok anlattılar. Bundan haberim yoktu. Alınan resimlerim başka evlerde hayatlarına nasıl devam ediyor? ‘Sabah kalkıp ilk işim resmin önünde durmak’ diyen de oldu. ‘Gece bakıyorum’ diyen de. Çünkü özel insanlar resim alır. Bu ne demek? İnsanlar bir resme para ödemeyi onunla bir ilişki kurma anlamında düşünür. Ayrıca resmin sadece üst düzeyde gelir grubuna hitap eden bir şey olduğuna inanmıyorum. Bir resim alarak çok mutlu olan insanlar tanıyorum. Çünkü resim biricik bir şey. Çoğalmamış bir şey. Dünyada tek olan bir şeyle ilişki kurmak ve onun senin evinde hayatını devam ettirmesi çok rastlanan bir şey değil. Resmi sevmek onunla yaşamak diye bir şey var. Ben mesela annem öldükten sonra onun resmini yapmıştım. Onunla hep konuştum; nasılsın, ne yapıyorsun… Ona bakıyordum ve o resmi kimseye vermedim. Çünkü o benim bir parçamdı. Anlatması zor tabi.”
DÜNYA KARMAŞIK BİR YER DEĞİL…
Resim sanatının hayatındaki karşılığını ve kendi tarzını ise şöyle kelimelere döküyor Güreli: “Bütün renkler sanki birbiriyle arkadaş olmak için yaratılmış. Ben de bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Birbirine benzeyen ya da benzemeyen ama birbirine bakan, insanlar çiziyorum. Aynı zamanda onlar arasında bir akrabalık olduğunu da düşünüyorum. Renkler açısından da öyle. Resimlerimi belli renkler ve kompozisyon içinde sunmaya çalışıyorum. Yıllardır bunu yapıyorum. Şimdi ona sulu boyaları da dâhil ettim. Resim yapmak bir yaşam biçimi. Boyalara bulaşmak onlarla konuşmak, onlarla haşır neşir olmak. Abartmak istemiyorum ama ben bu işi senelerdir yapıyorum. İnşallah elim ayağım tuttukça yaparım. Resimlerde sinemayla da iç içeyim. Beslendiğim hiçbir sanat dalından kopamıyorum. Hepsini bir şekilde meç ediyorum. Her şeyin, her şeyle bir ilgisi var. Bütün hayat birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Aslında dünya karmaşık bir yermiş gibi görünüyor. Ama öyle değil. Bir bütünlüğü var. Her şey birbirine yansıyor. Mesela bir resmi yaparken Leonardo Da Vinci hakkında yazılmış bir şey okuyordum. Ve o an beni alıp başka bir yere götürdü. Belki onun gibi resim yapmadım ama onun döneminde yapmış gibi oldum o resmimde. Öte yandan çok sevdiğim ressamlar var. Onlar gibi resim yapmıyorum, ama onları düşündüğümde o dönemde yapmış gibi hissediyorum. Çünkü yaparken o atmosfere sokuyorum kendimi. Sevdiğim sanatçılara baktığım zaman resim yapma duygum yükseliyor. Çünkü onları seviyorum. Önemli ressamlar bize çok güzel şeyler bırakmışlar daima üretmişler. E buna biz de bir katkı sunalım, üretelim, anlatalım ve paylaşalım. Kendine ait bir dünya kurduğun zaman başka kapılar da açabiliyorsun. Önemli olan orijinalliği korumak.”

KÖTÜ OLAN PAYLAŞMAMAK VE ANLATMAMAK
Bilim kurguyu felsefeyle meç ettiği yeni bir film projesi ile bir kitap projesi bulunan Mehmet Güreli, resimleri dışında kendisi hakkında da samimi açıklamalarda bulunuyor: “Ben paylaşımcı bir insanım. Sevdiğim bir şeyi insanlarla paylaşırım. Benim ne yaptığımı genelde insanlar bilir. Paylaştığım şeylerin insanları mutlu edeceğini bilirim ya da onlarla tartışırım. Paylaşmak güzel; her şeyi paylaşmak ama. Kendine fazla bir şey bırakmayan dışa dönük biriyim. Ama bazen kendi odamda yolculuklara çıktığım da oluyor. Yalnızlıklarım öyledir. Ama çoğaldığım zaman çok samimi bir şekilde çoğalırım. Kapılarım pençelerimi açarım. Laf olsun diye değil. Bazen birlikte iş ürettiğim insanlarla sokakta tanışıyorum; anlık karşılaşmalar, buluşmalar. Kuralları olan bir adam değilim. Hayatın kendisi çok zengin çok da güzel. Bunun da herkes tarafından paylaşılmasında ve bilinmesi gerekir. Eskiden kitapçıda çalışırken kitaplar önerirdim. Sonra o insanlar tekrar geldiklerinde çocuklar için o kitapların çok iyi olduklarını söylerlerdi. Bana iyi gelen başkasına da iyi gelirdi sanıyorum. Hikâyesi olan anlatır. Bu paylaşmak gibi bir şey. Kötü olan, can sıkıntısı ve paylaşmamaktır. Hikâyen varsa paylaşırsın. Buna çok önem veriyorum. Ve duramıyorum sürekli üretmek istiyorum. Sürekli yeni şeyler geliyor aklıma. Ve en nihayetinde anlatmak istiyorum.”