Berlinli müzisyen Petra, Almanya’dan yola çıkıp yedi ülke, 10.000 kilometre yol aşarak sazın doğum yeri Horasan’a gitti. Kendisiyle konuştuğumuz Petra, sazın kendisi için ne anlam ifade ettiğini şöyle özetledi: “Bağlama hayatıma girdi ve çıkmadı. Sadece bir tahta parçası değil, sadece bir enstrüman değil, kocaman bir tarih taşıyan bir alet ve çok büyük bir sembol. Adalet, insanlık, eşitlik, aşk… Ne ararsan var içinde…”
Berlinli müzisyen Petra Nachtmanova, saz çalan az sayıdaki Batı Avrupalı müzisyenden biri. Sazın kökenlerini öğrenebilmek için yola koyuldu ve Berlin’den Balkanlara, İstanbul’dan Kafkas Dağları’na, Azerbaycan’dan sazın doğduğuna inanılan Horasan Bölgesi’ne vardı. Tüm bu süreci ise Stephan Talneau kayıt altına aldı. Yolculuk sırasında Erkan Oğur, Erdal Erzincan, Murat Ertel, Gjovali Shani, Bosnalı Saz grubu “Sevdah”, Suat Kaya, Ayşe Sewaqî, Aşık Mübariz Aliyev ve Seyed Arash Shahriyari gibi müzisyenlerle yolu kesişen Petra Nachtmanova, onlarla birlikte sazın öyküsünü keşfetmeye çalıştı, türküler söyledi, sazını çaldı… Biz de İstanbul’da kendisiyle bir araya geldik ve saz aşkını konuştuk.
10 SENE ÖNCE BERLİN’DE TANIŞTIM SAZ İLE…
Petra müzik ve sazın nasıl hayatına girdiğini şöyle anlatıyor: “Viyana’da doğdum ve 6 yaşındayken keman çalmaya başladım. Maalesef onu hiç çalamıyorum, ilk tecrübem çok başarılı değildi. Sonra obuaya geçtim, çok daha iyi hissediyordum. Onun dışında Viyana’daki çocukların çoğu gibi ben de müzik okuluna gidiyordum, nota öğreniyorduk özellikle onu hatırlıyorum… Müzik nedir onu yıllar sonra anladım. Barok ve Rönesans müzikleriyle ilgilenmiştim ve Opera sanatçısı olmak istiyordum. Arada halk müzikleriyle ilgilenmeye başladım. Doğu Avrupa (Annem Polonyalı babam Çek), Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu… Bağlamayla yaklaşık 10 sene önce Berlin’de tanıştım. Berlin’de bağlamayla bir sürü yerde tanışabilirsin, sadece gözlerini açman lazım o zaman görüyorsun…”
SAZIN PEŞİNDEN GİTMEK ÇOK GÜZEL BİR ŞEY
Petra yola çıkma fikrinin nasıl doğduğunu ve cesaretini nereden aldığını ise şöyle açıklıyor: “Berlin’den çıkıp Anadolu’ya gitmek ilk fikirdi, doğal olarak… Bağlama Almanya’ya 60’lı yıllarda oradan geldiği için. Sonra Horasan hikâyesi çıktı… ‘Biz aslında Horasan’dan geldik…’ cümlesini etrafta duyuyordum… Bu Horasan nasıl bir şeymiş diye baktım, araştırdım… Ve oraya kadar gitmeye karar verdim… Cesaret değil merak gerekiyor. Ne savaş bölgesine gittik ne kötü insanın olduğu bir yere gittik… Bir enstrümanın peşinden ve özellikle sazın peşinden gitmek çok güzel bir şey…”
AİLEM BANA ‘İYİ YOLCULUKLAR’ DEDİ…
Peki yolculuk fikrini ailesi nasıl karşılaşmıştı, destek olmuşlar mıydı? Petra ailesinin kendisine “İyi yolculuklar” dilediğini söylüyor ve ekliyor: “Ben çok bağımsız bir çocuktum, annem beni öyle yetiştirdi sağ olsun. Neyi seviyorsam onun peşinden gittim ve ailem yaptığım işi hep merakla takip ediyordu.”
MUNZUR SUYUNDAN SANDALETLE GEÇMEK, ERZURUM’DA ATA BİNMEK…
Petra’ya bu yolculukta unutmadığı şeyler olup olmadığını sorduğumda şöyle yanıt veriyor: “Sayamam bile… Çok… Müzik ve doğa hakkında sohbetler, yürüyüşler, yemekler (sanırım en çok onları hatırlıyorum), dağa çıkışlar, üşümeler… Bir düşüneyim şimdi ne geliyor aklıma… Munzur suyundan sandaletle geçmek, Erzurum’da ata binmek, üç telli sesini yayla evinde çay içip dinlemek, Kırşehir’de canlı bir bozlak dinlemek ve Kaman Belediyesi’nden muhteşem ceviz dolu bir çantayla çıkmak… İran’da arabada radyo dinlemek, Harput’tan Elazığ’a bakmak, Türkmenlerin sigara dumanında jazz club’da gibi hissetmek… Öyle saatlerce devam edebilirim… Bir çeşit büyük şehirden kaçma hikâyesi aynı zamanda… Öte yandan bu yolculukta sorularımın bazılarının yanıtlarını buldum. Ama peşinden hemen yeni sorular geldi. Yolculuk sırasında kalmak istediğim yerler de oldu. Genelde orman ya da dağ. Yeniden böyle bir yolculuğa çıkmayı düşünüyorum. Korona iyice bir geçsin. Bu sefer ailecek çıkarız umarım. Oğluma da göstermek istiyorum…”
LÜTFEN SAZ’A İYİ BAKIN…
Petra Türkiye’deki saz kültürü hakkında şunları düşünüyor: “Bağlama Türkiye’de hala çok yaygın bir enstrüman ve bu çok güzel bir şey. Herkes istediği enstrümanı çalsın, gitarı da çalsın, piyanoyu da… Ama biz Orta ve Batı Avrupa’da halk enstrümanlarımızı yıllar önce kaybettik. Yani çalan insan var ama bağlama kadar yaygın değil… Anadolu çok müzikal bir bölge, bir sürü yetenek var… Ve hala bir canlı müzik kültürü var. Lütfen ona iyi bakın!” Petra’nın Türkiye’den sevdiği birçok müzisyen var. Onlardan birkaçını şöyle sıralıyor Petra: “Erkan Oğur’u, Erdal Erzincan’ı, Cengiz Özkan’ı çok severim…”
İLK ALBÜMÜMÜ HAZIRLIYORUM
Petra’ya bundan sonraki planını sorduğumda şunları söylüyor: “Bir süredir ilk albümümü hazırlıyorum… Belki biraz daha sürer, çok kararsız bir insan olabilirim bazen, parça seçmek, tarzı seçmek, bir de kaliteli olsun istiyorum tabii… Çok zorlanıyorum. Şimdiki planım bu. Onun dışında Telli Turnalar grubumuzla çalıyoruz (Corona izin veriyorsa) ve Berlin’deki Beynel Milel etkinliğimizi devam ettireceğiz Ceyhun Kaya ile (Corona izin veriyorsa) …”
SAZ belgeseli hakkındaki daha fazla bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz: www.sazfilm.com
1 thought on “Petra Nachtmanova: Saz hayatıma girdi ve çıkmadı”