KritikKültür

Sinema meydanında gençler

Üniversitelerin Sinema-TV bölümlerinde okuyan gençler toz pembe hayallerle mezun oluyor. Ancak ‘kurtlar’ sofrasına dönüşen sektörde kimse onları kollarını açmış beklemiyor. Hayatın gerçekleri ile teorik eğitimde öğretilenler arasındaki makas açılırken sinema profesyonelleri olası hayal kırıklıklarına uğramamaları için gençlere altın değerinde uyarılarda bulunuyor.

Sinema ve TV alanında okuyan öğrencilerin çoğu sektörde ne ile karşılaşacaklarını bilmeden mezun oluyor. Dışarıdan son derece albenili görünen sahaya indiklerinde hiçbir şeyin göründüğü kadar kolay olmadığını fark etmeleri çok uzun sürmüyor. Bu hem onların eğitim aldıkları alanda kendilerini geliştirmek için çaba harcamamalarından hem de eğitimlerin içeriğinden kaynaklanabiliyor. Teori ve pratik arasındaki uçurum bir başka hayal kırıklığı sebebi. Her yıl yüzlerce mezunun yanı sıra alaylı sinemacıların da var olmak istediği sinema-TV sektörünün bu kadar eleman fazlasını istihdam etmekte zorlanması da bir başka acı gerçek. Sektörde yer edinmeleri oldukça zor olan gençler ya hayallerinden vazgeçiyor ya da kendilerini ispatlamak için büyük bir hırsla çalışmaya devam ediyor. Sinema alanında yol almanın zorluklarını sinema profesyonelleri yönetmen İlker Canikligil, yazar Bülent Ata, senarist Elif Eda Tartar Karagöz, yönetmen Gözde Kural ve oyuncu Derda Yasir Yenal ile konuştuk.

İLKER CANİKLİGİL: İŞLER AHBAP-ÇAVUŞ ŞEKLİNDE GİDİYOR

İlker Canikligil

Sektörde yer almakta çok zorluk çektiğini ve hala çekiyor olduğunu söyleyen başarılı sinemacı İlker Canikligil, okuldan ayrılırken sinema sektörü çok kötü bir durumda olduğundan reklam sektörüne girdiğini söylüyor ve güncel sektörü şöyle değerlendiriyor: “Sinema değil ama TV ve internet sayesinde sektör eskisine göre daha iyi. Ülke nüfusu çok genç ve ortaya çıkma imkânları daha fazla. Tabii fırsat size verilen bir şey değildir. Sinema eğitimi sinemanın akademik yönlerine yoğunlaşırken işin network tarafını görmezden geliyor. Oysa filmcilik büyük oranda çevre ilişkisi ile yapılır.”

Türkiye’de sinema sektörünün yeterince büyük olmadığına dikkat çeken yönetmen, sinema/TV eğitiminin genel eğitim kalitemizden farklı olmadığını söylüyor. Bütün mezunların sinemaya geçmeleri zaten matematiksel olarak da mümkün olmadığını belirten başarılı yönetmen, sektörün kendi kendine gelişmiş kontrolsüz bir yer olduğunu ve neyin nasıl yapılacağının pek belli olmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Örneğin iş başvurusu nasıl yapılır belli değil. Genelde ahbap çavuş şeklinde gidiyor.”

Öğrencilerinse çok iyi fikir ve senaryo peşinde koşarken işin tekniğini, estetiğini ve mekaniğini es geçtiklerini söyleyerek onların hatalarına dikkat çekiyor. Ayrıca sinema eğitimi için 19’un çok erken bir yaş olduğunu savunuyor. Canikligil öğrencilerin kendi yeteneklerini ise nasıl test etmeleri gerektiğini şu şekilde açıklıyor: “Kısacık bir öykü yazıp, ellerindeki cep telefonuyla bir film çekmeyi denesinler. Sonra da bunu kurgulasınlar. Film berbat da olsa herhangi bir pırıltı varsa o zaten hemen fark edilir. Sinemayı izlemeyi sevmek sinemacı olmak için yeterli neden değil onu da hatırlatmak isterim. Bir şeyi tüketmek ve üretmek çok ilgisiz süreçlerdir.”

BÜLENT ATA: KİMSE SİZİ KEŞFETMEK ZORUNDA DEĞİL

Bülent Ata

Yazar ve Senarist Bülent Ata bir insanın iyi bir senarist olabilmesi ve bu işi bile isteye öğrenmek için sektördeki ustaların yanında çalışması ve iş üstünde öğrenmesi gerektiğini savunuyor. Öğrencilerin eğitim alırken yaptığı hataları ise şöyle yorumluyor: “Ders geçmek için, askerden kaçmak için girdiğimiz üniversite biz istemezsek bize zorla bir şey öğretemez. Derslerin yanı sıra sanatsal bakışınızı besleyecek kaynakları tırnaklarınızla kazıyıp bulmanız lazım. Bir şeyi merak et ve bu merakı abart ve sen de yap. Yeni bir şey keşfet. Okul zaten biter.” Fırsatı gençlerin kendilerinin oluşturması gerektiğini söyleyen Ata, görünür bir iş yapmanın gerekli olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Basit ama yaratıcı bir şey, yeteneği parlatan bir şey. Yoksa sektör kendi dansına devam eder.”

Kişinin kendi hikâyesi ve yolculuğuna inanması gerektiğini söyleyen başarılı yazar, kimsenin bireyi keşfetmek zorunda olmadığını savunuyor ve ekliyor: “Ama siz beklenmedik bir anlatım biçimi ve donanımla o keşif için hazırlanmalısınız. Bunu insan tanıyarak, film seyrederek, fotoğraf çekerek, resim yaparak, müzik dinleyerek, şiir roman okuyarak, âşık olarak yapabilirsin. Duygunun görsel bir forma dönüşmesi için tecrübeler sadece okulda öğretilemez.” Bülent Ata Sektörde yer bulmakta zorluk çeken genç sinemacılara ise şu tavsiyede bulunuyor: ”Bu alanda kamu kurumlarının ve özel kurumların destekleyici fonları var. Bunlara başvurmak lazım. Senaryo, kısa film yarışmaları, Kültür bakanlığının, TRT’nin, sinema festivallerinin destekleri önemli. Bunun dışında sektöre iş yapan ajanslarda çalışmak, daha öğrenciyken bir ucundan buralarda olmak sektörün havasını koklamak, görgüsünü edinmek, dilini konuşmak adına önemli.”

ELİF EDA KARAGÖZ: GENÇLER KENDİ SEKTÖRÜNÜ KURSUN

Elif Eda Tartar

Senarist Elif Eda Tartar Karagöz ise eğitim ve sektör ilişkisini şöyle yorumluyor: “Belki de sektörün kendisinin niteliği budur; belki eğitim kurumları hantallaşmıştır yeni jenerasyonla kimyaları tutmuyordur; belki yeni jenerasyon eğitimin önemli bir parçasının kendilerindeki sebat, talep, arzu, irade kapasitesiyle ilgili olduğunu henüz keşfedememişlerdir; belki de bu alanda bu kadar yaygın olan sinema eğitim kurumları gerçekten eğitim verebilecek nitelikte değildir de ‘bu alana ilgi çok buradan para kazanabiliriz’ diye açılıvermiş ticarethanelerdir.” Öğrencilerin gerçekten ne istediklerini keşfetmek için gerekli olan sabrı gösteremediklerini belirten Karagöz, anlama gayretinden çok anlatma telaşında olduklarını söylüyor. Öğrencilerin sonuca hemen ulaşma yanılgısından çıkamadıklarını, enerjilerini nereye nasıl tasnif edeceklerini bilemediklerini ve ilgi alanlarını çeşitlendiremediklerini vurguluyor.

Karagöz, yeteneği konusunda öğrencinin her halükarda kendini tanıma gayretinde olmasının tüm bu sorularına cevap olacağını savunuyor. Sektörde emek sömürüsünün oldukça yaygın olduğunu da söyleyen Karagöz, bunun gençlerin heveslerini -haklı olarak- kırdığını söylüyor ve sektörde yer bulmakta zorluk çeken genç sinemacılara şunları söylüyor: “Kimden neyi talep edeceklerinin farkında olsunlar, bir usta bulduklarında ona sahip çıksınlar, kendilerine sunulan imkânların ötesini araştırsınlar. Bir de tabi birbirlerini bulsunlar, birbirlerine destek olsunlar ve yeni bir sektör kursunlar.”

DERDA YASİR YENAL: YETENEKTEN ÇOK POPÜLERLİK ÖNEMLİ

Derda Yasir Yenal

Şu an ekranda oyuncu olarak izlediğimiz kişilerin asıl meslekleri çok farklı. Oyunculuk eğitimi almış kişileri daha az görüyoruz. Kemal Sunal’ın ölümüyle oyuncu olmaya karar veren, bu hayaline ulaşmak için çok çalışan ve sahne sunumlarıyla başladığı maratonuna Amerika’da oyunculuk eğitimi almasıyla devam etmiş olan Derda Yasir Yenal bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Günümüzde yetilerden çok popüleritenin önemli olduğu bir zamana geldik. Dolayısıyla popülerliğii artan kişiler, birçok kişiyi geride bırakıp ekranda kendisine yer bulabiliyor. Aslında bu bir arz talep meselesidir. Toplum kimi görmek isterse ekrana o çıkar.”

Film ve dizilerde genç karakterlerde olduğu için genç oyunculara fırsat vermenin zaruri bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Yenal, ancak hangi genç ne şekilde ya da hangi özellikleriyle fırsat buluyor durumunun tartışılması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: “Konservatuvarlı bir genç fırsat bulamazken, bir internet fenomeni ya da youtuber bir anda kendi filmini çekebiliyor. Sektörün diğer çalışma alanlarında da gençlerin yer bulmasında, yetenek ve birikim dışında başka faktörler olduğunu düşünüyorum.” Genç oyuncu sektörde yer bulmakta zorluk çeken genç oyunculara ise şu tavsiyede bulunuyor: “Bizim ve sonrasında gördüğüm nesilde bir özellik var, hem hızlıca bir şey olsun istiyorlar, hem uğraşmıyorlar, hem de her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Sektörde yer bulmanın garantisi yok tabii ama bir alanda uzmanlaşmak, gerçekten hakkıyla çalışıp kendimizi geliştirmek ve sabır göstermek gerek diye düşünüyorum.”

GÖZDE KURAL: NE İSTEDİKLERİNİ BİLMELERİ GEREK

Gözde Kural

İlk uzun metrajlı filmiyle sektörde yer edinen, başarılı yönetmen Gözde Kural ise Türkiye’deki ilgili eğitimler ve sinemacılar hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: “Teori tabi ki çok önemli ama sinemada pratik odaklı eğitimin önemi çok büyük. Eğitim ve öğretim dediğimiz şey, ülkemizde maalesef karıştırılan iki kavram. Bir konuyu öğrenmek başka, o konuda kendini eğitmek başka şeyler. Maalesef ezbere dayalı bu sistemde sinemacı yetiştirmek eğitim sistemine değil, biraz bu mesleği icra etmek isteyen bireylere ve sanatlarını sundukları izleyici kitlesine kalıyor. Yani sorun sadece eğitim sisteminde demek haksızlık olur. Zira yürütmeye çalıştığımız meslek tecrübeye, hislere ve iyi bir göze ve yorum yeteneğine ihtiyaç duyuyor. Sanat uzun bir yolculuk. Genç yönetmenler var, geliyorlar ve başaracaklar.”

Kural öğrencilerin hayatın içine dâhil olmadıklarını, geri kalan sanat dallarından beslenmediklerini, verilen kadarıyla yetindiklerini, bilginin ötesinde ne olduğunu merak etmediklerini ve ‘not’ odaklı ilerlediklerini söyleyerek hatalarına dikkat çekiyor. Kural gençlere şu tavsiyede bulunuyor: “Öncelikle gerçekten ne istediklerini bilmeleri ve yola hedefleri bilerek çıkmaları ve şartlar ne olursa olsun umutlarını kaybetmemeliler.”

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir cevap yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak