İstanbul Modern’in dünyanın dört bir köşesinden sanatçıları İstanbul’a davet ettiği Uluslararası Misafir Sanatçı Programı kapsamında uluslararası 10 sanatçı, Türk zanaatkârlarla üretim yapmak için İstanbul’a geliyor. Hem İstanbul’un hem de İstanbul’daki zanaat birikiminin uluslarası tanıtımına katkıda bulunacak proje kapsamında bir araya geldiğimiz Kudüslü sanatçı Benji Boyadgian ve Danimarkalı sanatçı ikilisi Randi & Katrine İstanbul’un zanaat bakımından hâlâ yaşayan zengin bir yer olduğunu dile getiriyor.
İstanbul’un gerek tarihi gerekse eşsiz kültürü sanatı her zaman desteklemiş ve ona bolca malzeme vermiştir. Tarih boyunca sanat, potansiyelini ve bunun gün yüzüne çıkarılmasını adeta İstanbul’a borçlu bir konumdadır. Hal böyle olunca sanatla ilgili her zaman çok şey konuşur dururuz. Ancak unutulan bir şey vardır ki sanatın temeli zanaattır. Ve İstanbul’da halen canlılığını koruyan zanaat hiç de güncel sanattan geri kalır durumda değil. Kent merkezlerinde bulunan zanaatkârlar üretimlerine tüm hızıyla devam etmekte. İşte bu durum İstanbul Modern’in de dikkatini çekmiş olacak ki bu zanaat kültürünü şereflendirecek bir projeyle çıkıyor karşımıza. İstanbul Modern, Uluslararası Misafir Sanatçı Programı projesi kapsamında dünyanın farklı kentlerinden sanatçı, mimar ve tasarımcıları İstanbul’daki zanaatkârlar ile buluşturuyor. Türkiye’de bir müze çatısı altında ilk kez gerçekleşen bu proje hem zanaatlara dikkat çekecek hem de Türkiye’nin uluslararası tanıtımına da çağdaş sanat aracılığıyla destek olacak.
ÖNCE ARAŞTIRMA SONRA ÜRETİM
İstanbul Kalkınma Ajansı’nın (İSTKA) Yenilikçi ve Yaratıcı İstanbul Mali Destek Programı çerçevesinde desteklediği proje kapsamında, her biri kendi üretim süreçlerinde zanaat ve gelenek konularına odaklanan, farklı malzeme ve tekniklerle çalışmalarını yürütecek olan isimlere İstanbul’da ev sahipliği yapılıyor. Programa davet edilen her sanatçı, İstanbul’da yaklaşık altı hafta geçirecek. Sanatçının ihtiyaçlarına göre şekillenen programda, sanatçılara öncelikle İstanbul’daki zanaatkâr atölyeleri ve zanaatkârlar tanıtılıyor. Sanatçılar hangi zanaatkârla çalışacaklarına karar verdikten sonra, projelerini İstanbul’da üretmeye başlayacak. Program süresince üretilecek yapıtlar, Şubat 2020’de İstanbul Modern’de sergilenecek. Bu süreçte sanatçılarla atölye çalışmaları düzenlenerek kamusal programların hazırlanması ve sergiye paralel eğitim atölyelerinin gerçekleştirilmesi de planlanıyor.
KOPENHAG’DAN KUDÜS’E
Uluslararası bienallere, sergilere katılmış, dünyanın önde gelen müze ve sanat kurumlarının koleksiyonlarında yapıtları yer alan sanatçılar, farklı coğrafyalardan İstanbul’a gelerek zanaatkârlarla birlikte üretim yapacak. Seçilen sanatçılar ise şöyle: Faig Ahmed (Bakü), Rana Begum (Londra), Benji Boyadgian (Kudüs), Rodrigo Hernandez (Meksiko), Servet Koçyiğit (Amsterdam), Outi Pieski (Helsinki), Randi & Katrine (Kopenhag), Wael Shawky (İskenderiye ve Philadelphia), Jorinde Voigt (Berlin). İstanbul’un yenilikçi ve üretici potansiyelinin küresel ölçekte tanıtımını ve görünürlüğünü arttırmayı amaçlayan programda misafir sanatçılar, İstanbul’da zanaat ustalarıyla bir araya gelmeye başladı bile. Proje kapsamında İstanbul’a Kudüslü sanatçı Benji Boyadgian ve Danimarkalı sanatçı ikilisi Randi & Katrine ile bir araya geldik. Hem kendi sanatlarını hem de İstanbul’daki zanaat izlenimlerini konuştuk.
BENJİ BOYADGİAN: SANAT, ULAŞMAK İSTEDİĞİMİZ ADALET İÇİN İYİ SORULAR SORAR
İstanbul’a geldiğimde ilk olarak abajurların iç aksamını yapan metal tel ustalarına gittik. Sonra mücevher ustalarını, sadekârları ve taşçıları da ziyaret ettik. Belki bunların hepsini üreteceğim çalışmada kullanamayacağım fakat bu zanaatların yavaş yavaş yok olmasından dolayı bu üretim sürecini izlemeyi çok ilginç buluyorum. Ayrıca İstanbul’da zanaatların hâlâ varlığını sürdürüyor olması gerçekten inanılmaz. Öte yandan benim sanat pratiğimde en baskın olan araştırma süreci. Araştırmayı tamamladıktan sonra fikrimi bir sanat yapıtına dönüştürürken hangi aracı veya ifade tekniğini kullanacağıma karar veriyorum. Düşüncelerimi hangisiyle en güçlü şekilde yansıtabileceksem buna bağlı olarak hareket ediyorum. Çizim, desen ya da resim kullandığım tekniklerden birkaçı. Ama aynı zamanda üç boyutlu yerleştirmeler de yapıyorum. Sanatı bir dil olarak görmek gerekir. Böyle düşünürken de aslında problemlere veya çeşitli soruları cevap veren bir alan olmaktansa bunun yerine sorular soran bir olgu olarak görüyorum. Yeni açılımlara olanak tanıyan bir alan benim için.
DÜNYADA YAŞAMA NEDENİMİZ ADALET
İstanbulzanaatkârlarıyla üreteceğim çalışmaya gelince; Kudüs fazlasıyla siyasileşen bir pencereden algılanıyor. Bu yüzden de herkesin gerçekten bilse de bilmese de orayla ilgili bir fikri var. Dolayısıyla orası zaten herkes tarafından çeşitli imgelerle hayal edilen bir yer. Bu nedenle orayı ele almak biraz daha zor. Sanatın amaçlarından biri de bir yerle ilgili tahayyüllerle orayla ilgili düşündürmek. Fakat bu zaten çok fazla yapıldıysa orayla ilgili imge üretim süreçleri karmaşıklaşıyor. Yaşadığınız kentle ve orada olanlarla ilgili dünyayı bilgilendirebilirsiniz. Ama sanatsal açıdan baktığımızda temel süreçlerden biri imgeler oluşturmak. Şunu unutmamak gerekir. Ben bir sanatçıyım, gazeteci değil. Bu nedenle orayla ilgili bu bağlamda bir sanatsal bakış açısı geliştiriyorum. Çalışmalarımda Filistin’deki durum ve olaylardan bahsetsem de bahsetmesem de ne olursa olsun zihnimin arkasında orada yaşananlar ve orada olanlar her zaman mevcut. Çünkü yaşadığım alanda olanların farkındayım. Dünyadaki yaşama nedenimiz adalet. Filistin ile ilgili bir yapıt ürettiğimde, bu farklı aktörler için tatmin edici olabilir ama bir çözüm de sağlamaz. Çünkü sorunun temeli oradaki yaşam değil, karmaşayı destekleyenler. Öte yandan çok derin bir konuyu farkında olmadan ve istemeden basitleştirebilirim. Konunun karmaşıklığını aktarabilmek yerine konuyu çok basitmiş gibi gösterme tehlikesi de var. Bir olayın derinliğini her zaman sanat yapıtıyla göstermek mümkün değil. Sanat ve siyaset birbiriyle etkileşimli alanlar. Sanat sorunlara aniden ve hızlı bir şekilde çözüm bulamayabilir. Ama sanat ulaşmak istediğimiz adalet kavramına erişebilmemiz için çok iyi sorular sorabilir ya da bir soru sorma alanı yaratır.
RANDİ & KATRİNE: İSTANBUL KOCA BİR KAZAN GİBİ
Proje teklifini aldığımızda çok sevindik ve çok mutlu olduk. Özellikle İstanbul’a geleceğimiz için çok heyecanlandık. Çünkü İstanbul’un tarihinden çok etkileniyoruz. Burası çok katmanlı bir yer. İstanbul’da çok farklı kültürler var. Sanki herkes burada gibi. Kocaman bir kazan burası. Öte yandan projenin kendi özellikleri de bizi çok cezbetti. Çünkü Danimarka’dan bir yapıt getirip burada sergilemek yerine burada bir iş birliği ve birlikte üretim ile ortaya bir şey koyacak olmamız bizi çok motive etti. Büyük bir şirketle çalışmak yerine birebir insanlarla çalışma şansı verdiği için de bu projeyi çok önemli buluyoruz. İstanbul üreteceğimiz projeye bir şekilde dâhil olacak fakat henüz bilmiyoruz. İstanbul’dan ilham alacağımıza eminiz. Geldiğimizde ilk olarak metal ve marangoz atölyeleriniz gezdik. Biz ahşapla üretim tekniğine hâkimiz. Bizi en çok heyecanlandıran şey bu ölçekteki atölyelerin hâlâ kent merkezinde olup üretimlerine devam ediyor olmaları. Kopenhag’da böyle bir şey artık kalmadı. Sanat, düşünmekle ve bir kavram geliştirmekle de ilgili ama aynı zamanda bir şey yapmakla da ilgili. Dolayısıyla kent merkezlerinde bu marangozların yer alması çok değerli.
SANATIMIZDAKİ TEMEL AMAÇ GÖRMEK
Bizim için temel şey görmek. Ama bu görme eylemini yaparken de bunu farklı açılımlarla ele alabilmek. Sanat pratiğimizde karşılaştığımız günlük objeleri fazlasıyla değerlendiriyoruz. Çünkü hayatımızda günlük telaşemizde bir amacımız var. Ve bu amacımız doğrultusunda hareket ederken bazı şeyleri fark etmiyoruz. Görme eylemini aslında bunun için önemsiyoruz. Öte yandan bir diğer amacımız da bu bakma ve görme eylemini gerçekleştirirken biraz daha oyuncu bir karakterde bakabilmek. Ya da bir şekilde herhangi bir objeyi biraz daha zevk alabileceğimiz bir yaklaşımla ele almak bizim için önemli. Bu günlük bir nesnenin detayı dahi olabilir. O kadar hızlı hareket ediyoruz ve çevremizi o kadar göremiyoruz ki ürettiğimiz yapıtlarda bunun farkına varılmasını istiyoruz. Bunun için de yaptığımız temel şeylerden biri de ürettiğimiz yapıtlarda ayrıntıyı çokça kullanmak. Bunu öyle bir yapmaya çalışıyoruz ki insanlar vakit ayırıp durup onu incelesin.