Atölye Beşiktaş sizi doğanın kalbinde, müziğin ritmiyle buluşmaya davet ediyor. Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu müzisyeni Hüseyin Kıyak öncülüğünde gerçekleşen buluşmalar kapsamında Kuzguncuk Bostanı’nda müzik severler bir araya geliyor; enstrümanlar çalınıyor, şarkılar söyleniyor. Kıyak, Doğada Meşk’in amacını ve yaptıkları müziği ise şöyle gerekçelendiriyor: “Hicazkâr, devrikebir, Zaharya, ağır semai gibi kelimeler özel ilgili alanı değilse bugünün insanına hiçbir şey ifade etmiyor. Oysa ortada bir hazine var. Bugün bu hazinenin farkında olanların sayısı pek az. Bir yandan da kendisine ait olan bu sanattan habersiz nesiller yetişiyor.”
Müzik her zaman her koşulda güzeldir. Dinlemek de icra etmek de. Öyle ki bunun farkında olan bir grup kendini doğaya attı. Doğanın kalbinde, müziğin ritmine bıraktılar kendilerini. Onlar kim mi? Müzik eğitimi veren Atölye Beşiktaş ve öğrencileri; düzenli olarak Kuzguncuk Bostanı’nda bir araya geliyor. Herkese açık olarak düzenledikleri bu etkinliklerle doğada müzik yapıyorlar. Kuzguncuk’ta Yaz Meşkleri adını verdikleri bu etkinliğin ilkini 29 Haziran’da ikincisini ise 13 Temmuz’da gerçekleştirdiler. Öyle dolu dolu geçiyormuş ki bu buluşmalar, atölye dışında da yoğun bir katılım oluyormuş. Bu fikrin sahibi ise Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu’nda bir müzisyen olan Hüseyin Kıyak. Onu biraz yakından tanıyalım. Kıyak, Belediye Konservatuvarı’ndan sonra edebiyat okudu. Şimdi de İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda doktora yapıyor. Bu zamana kadar çeşitli müzik ve edebiyat kitaplarının editörlüğünü üstlendi, Tanburi Cemil ve Mesud Cemil ile ilgili hazırladığı iki kitabı yayımlandı. Genç müzisyen, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu kanun sanatçısı Serap Çağlayan’la birlikte Atölye Beşiktaş çatısı altında yürütüyor tüm faaliyetlerini. Burada müzik atölyeleri düzenliyor ve dinletiler gerçekleştiriyorlar.
MÜZİK KONSER SALONLARINA TERK EDİLMEMELİ
Kendini “Müziğin icrası dışında araştırma alanıyla da ilgilenen bir müzisyen” olarak tanımlayan Kıyak ile Doğada Meşk’i konuştuk. Nasıl karar vermişlerdi? Kendisinden dinliyoruz: “Kuzguncuk Bostanı benim çok sevdiğim bir yer. Arkadaşlarımla ara sıra gidip orada oturur, sohbet eder; bazen de enstrüman götürür müzik yapardık. Atölye Beşiktaş’ta ayda bir olarak yürüttüğümüz ‘ayın makamı’ etkinliğini yaz aylarında açık havada yapalım diye düşündük. Nitekim eskiden mesirelerde bu tür etkinlikler yapılırmış: Kâğıthane, Göksu, Gülhane Parkı gibi yerlerde insanlar sazlarını alır hem yer içer hem de çalıp söylerlermiş. Müziğin konser salonlarına hapsedilen bir şey olması aslında çok yeni. Hayatın bir parçası, günlük bir ihtiyaç müzik. Biz de bundan yola çıkarak Kuzguncuk Bostanı’nda müzik yapmaya karar verdik ve sosyal medyadan duyurusunu yapıp notaları da internete yükledik. ‘Sandalyenizi ya da örtünüzü ve notalarınızı alın gelin’ diye de bir çağrı yaptık.” İnsanlar ise bu etkinlikten sosyal medyadan özellikle Twitter üzerinden haberdar oluyor. Hüseyin Kıyak Kuzguncuk Bostanı’nın ulaşım ve atmosfer bakımından uygun bir yer olduğundan meşki burada gerçekleştirmeyi tercih ettiklerini de ekliyor sözlerine.
KEMENÇEDEN TANBURA, NEYDEN UDA
Peki, ne tür müzikler icra ediliyor? Hangi enstrümanlar kullanılıyor? Doğada Meşk’te Klasik Türk Müziği icra ediliyor. Kemençeden tanbura, kanundan uda, neye kadar birçok müzik aleti meşke eşlik ediyor doğada. Ne güzeldir ki doğada buluşmalar düzenli olarak devam edecekmiş. “Ayda bir yapmak fikrindeydik başlangıçta. Yazın da üç kez yapar, sonra yine atölyede devam ederiz diyorduk. Fakat beklediğimizden çok ilgi gördü. 15 günde bir yapmaya başladık.” diyen Kıyak, Atölye Beşiktaş’taki faaliyetlerinden ise şöyle bahsediyor: “Atölye Beşiktaş’ta enstrüman, eski yazı, nota-solfej, üslup-repertuvar atölyelerimiz devam ediyor. Serap Çağlayan kanun dersleri veriyor, Güzin Değişmez üslup ve repertuvar çalışmaları yapıyor. Ben de nota solfej çalışmaları yanında Osmanlıca müzik metinleri okumaları yürütüyorum.”
AMACIMIZ BİLİNÇLİ DİNLEYİCİLERİN YETİŞMESİNİ SAĞLAMAK
Hüseyin Kıyak yaptıkları müziği ve genel müzik kültürümüzü şöyle değerlendiriyor: “Bu müzik bugün gündelik hayatın bir parçası olmaktan çıktı. Başka bir dünyanın ürünü gibi bakılıyor bu müziğe. Hicazkâr, devrikebir, Zaharya, ağır semai gibi kelimeler özel ilgili alanı değilse bugünün insanına hiçbir şey ifade etmiyor. Oysa orada bir hazine var. Bugün bu hazinenin farkında olanların sayısı pek az. Bir yandan kendisine ait olan bu sanattan habersiz nesiller yetişiyor, diğer yandan müzisyenler de kendilerini geliştirme gereği pek duymuyorlar ya da başka müzik türlerine yöneliyorlar. Bu müziğe artık devrini tamamlamış, bugün kimsenin ilgisini çekmeyen eski bir kültür öğesi nazarıyla bakılıyor. Oysa durum öyle değil. Bu müzik hayatın tam merkezinde, bir ihtiyaç halinde bulunabilir. Amacımız bu kültürün devamını sağlamak. İdil Biret ‘Ben size piyanist yetiştiririm, siz dinleyici yetiştirebilecek misiniz?’ diyor. İşte bizim de amacımız, bilinçli dinleyicilerin yetişmesine katkı sağlamak.”