KültürManşetSinemaSöyleşi

Yetimhane: Afganistan tarihine dramatik bir bakış

Afgan yönetmen Shahrbanoo Sadat’ın Cannes’de de gösterilen ikinci uzun metrajlı filmi Yetimhane, Kabil’de sinema bilet kesen bir çocuğun polis tarafından Sovyetlerin işlettiği bir yetimhaneye götürülmesiyle gelişen olayları anlatıyor. Film Afganistan tarihinden derin izler taşıyarak karşımıza çıkıyor.

Sizi Afgan yönetmen Shahrbanoo Sadat ile tanıştırayım. Kendisinin bu yıl 26.’sı düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali’nde “Kadın Gözünden Afganistan” bölümünde Yetimhane adlı filmi gösterildi. Gösterim sonrası kendisiyle bir araya geldiğimiz genç yönetmeni biraz daha yakından tanıyalım. 18 yıldır Afganistan’da yaşayan Sadat aslında İran doğumlu. Ailesi Afganistan’ın Sovyetlerle savaşı döneminde İran’a mülteci olarak gitmiş. O da kardeşleriyle birlikte orada doğmuş. Ancak 11 yaşında Afganistan’a dönen Shahrbanoo Sadat’nın sinemayla tanışması ise tamamen kazara. Kendisinden dinleyelim: “Liseyi bitirdikten sonra üniversite okumak için Kabil’e gittim. O dönem Fizik okumak istiyordum ama yanlış sınavdan geçtim. O da sinema ve tiyatroydu. 3 dönem orada okudum. Sonra beni üniversiteden attılar. Çünkü Afganistan’ın en popüler kanalında çalışıyordum. O dönemin en büyük şovunun da yapımcısıydım. Bu yüzden hocalarımın birçoğunun şahsi olarak benimle sıkıntısı oldu. Okul ve sistemiyle ilgili birçok eleştirim vardı. Bunu sık sık dile getiriyordum ve en sonunda beni attılar.”

Shahrbanoo Sadat

AFGANİSTAN’DAN CANNES FİLM FESTİVALİ’NE

Daha sonra 3 ay boyunca Kabil’de Fransız Büyükelçiliği’nde belgesel sinema eğitimi alan Sadat, o dönemlerde elinde güçlü bir projesi olduğunu ancak bunu nasıl değerlendireceğini bilmediğini söylüyor: “İnternette kendime bir hesap açtım ve film nasıl çekilir araştırmaya başladım. Ve Google şans eseri beni Cannes Film Festivali’nin sayfasına ulaştırdı. Ne olduğuna dair en küçük bir fikrim yoktu. Cinefoundation diye bir bölümleri vardı. 12 tane genç yönetmen alıyorlardı bu bölüme. Şartlar arasında yönetmenin ilk veya ikinci uzun metrajlı filmini çekecek olması, orta derece İngilizce bilmesi ve Paris’e vizesinin olması yer alıyordu. Ben de bütün bunların hepsi vardı. Başvurumu tamamladım ve dosyama arkadaşlarımla daha önce çektiğim ama masaüstünde öylece bekleyen kısa filmimi de ekledim. Başvurumdan 3 ay sonra beni oraya davet ettiler. Orada festivalin uzun yıllar direktörlüğü yapan Jill Jakobp ile tanıştım. Bir mülakat yapıldı ve başarıyla geçtim. Kısacası Cinefoundation aslında benim Afganistan’dan sinemaya hatta Avrupa’daki bütün bağlantılara geçişimdeki en büyük temel oldu.” Bulduğu fon destekleriyle ilk uzun metrajlı filmi Kurt ile Kuzu’yu çeken Shahrbanoo Sadat bu süreci şöyle anlatıyor: “Ekibi toparlayarak Tacikistan’a gittim. Filmi orada çektik. Afganistan’da olmayıp bir yeri Afganistan’mış gibi göstermeye çalışmak benim için önemli bir tecrübe oldu. Ayrıca Afganistan’da teröristlerin en büyük isteği kalabalıklardır. Film ekibini Afganistan’a getirdiğiniz zaman doğrudan bir hedef haline gelirsiniz. Ben de bunu yapmak istemedim.” Shahrbanoo Sadat bu filmiyle 2016 yılında Cannes Film Festivali’nin Directors Fortnight bölümünde en iyi film seçilmiş.

800 SAYFALIK ANIDAN FİLMLER ÇIKACAK

İkinci uzun metrajlı filmi Yetimhane’nin ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan genç yönetmen bu filmini ise şöyle anlatıyor: “Afganistan’da 80’ler boyunca ve 90’ların başında Rus yanlısı hükümet dönemiydi. 1989’da Ruslar Afganistan’ı işgal etti. Geldiler ve Sovyet yanlısı hükümeti desteklediler. Bu filmde bahsedilen yetimhaneyi o dönem Sovyet destekli olarak seçilen Afgan Cumhurbaşkanı kurdu, eşi de bu yetimhanenin yöneticisiydi. O dönem 10 yıl boyunca Kabil dışında tüm ülkede Sovyetler ile Afganlar arasında savaş vardı. Dolayısıyla birçok yetim çocuk kaldı ortada. Ve bu yetimleri de Afganistan’ın 4 bir yanından toplayıp bu yetimhaneye getirdiler. Burada da onlara iyi bir komünist olma eğitimi veriliyor, Sovyet yanlısı olarak yetiştiriliyordu. Filmde asıl anlatılan kişi benim arkadaşım ve 8 sene boyunca bu yetimhanede yaşamış biri. Ruslar ülkeden gittikten sonra Sovyet yanlısı hükümet Mücahitler ile mücadele etmesi gerekti. Dünyadan hiçbir destek yoktu. O dönem Sovyetlere karşı olan İran, Pakistan ve Amerika Mücahit’e para akıtmaya başladı ve 3 yıl sonra hükumet düştü ve böylece Mücahittin Kabil’e girdi. Şehre girince ilk yaptıkları şey hükumet binalarını işgal etmek oldu. Yetimhane de onlardan birisiydi. Mücahitler bu yetimhaneyi işgal edip bir asgari üs haline getirdiklerinde arkadaşım da oradan kaçtı. O dönem yaşadıklarına dair 800 sayfalık anılarını yazmıştı ve o defteri bana teslim etti. Filmin görünmeyen arka planında bunlar var. Ama filmde asıl anlattığım Afganistan’ın o kırılgan dönemindeki günlük hayat. Arkadaşımın bana verdiği o 800 sayfalık defterden 5 film projesi çıkardım. Bunların da ikisini çektim.”

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak