Manşet
Şimel Berfin Polat: Ölümlerin sadece sayısal veriler olarak aktarılması acıları anonimleştirir, yas tutulmasına engel olur
Akademik ve sanatsal çalışmalarında ölüm ve yas temasını işleyen genç sanatçı Şimel Berfin Polat: “Her şeyin sayısal bir veri olarak adlandırıldığı dünyamızda, ölüm de sayısal bir veri olarak adlandırılır, aktarılır. Bu durum yaşayanların gözünden, ölüye hakkının verilmediğini düşündürür. Acılar anonimleşir, yas tutulamaz. Yası tutulamayan her ölü, yaşayanların belleklerinde yaşamaya devam eder, zihinlerde hayaletler olarak dolaşır. Bu nedenle yas tutmak aslında ölüyü zihinlerde de öldürme, kaybı kabullenme sürecidir. Benim de sanatımın çıkış noktası burası.”
Şimel Berfin Polat. Umut vadeden genç bir sanatçı o. Sorularıma verdiği kendinden emin ve dolu dolu cevapların yanı sıra yaptığı işler bunu kanıtlar nitelikte. Sadece 2021 yılında üç büyük başarıya imza attı Şimel. “YAS” adlı işi hem BASE gibi önemli bir platform kapsamında Tophane-i Amire’de sergilendi hem de aynı işi Odunpazarı Modern Müze’nin kurucusu Erol Tabanca’nın koleksiyonuna alındı. Dahası yine geçen yıl 16.’sı düzenlenen Altın Testi Seramik Yarışması’nda “Kristal” adlı eseri ile Gençlik Ödülü’ne layık görüldü. Gelin onu daha yakından tanıyalım: “1996 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan beri resimler çizip, maketler yaparak kendimi ifade etmeye çalışırdım ancak bunları içimden geldiği şekilde yapıyordum. Güzel sanatlar okumayı hiç düşünmemiştim. Lisedeki resim öğretmenimin beni ve yeteneğimi fark ederek bu alana yönlendirmesi sonucu sanatçı olma hayali kurmaya başladım. Şu an işimi yaparken mutluysam bu mutluluğum beni fark eden ve ilgilenen öğretmenim sayesinde oldu. Ona bu konuda müteşekkir kalacağım. Lisenin hemen ardından Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Seramik ve Cam Bölümü’nü kazandım. Bu bölümü okurken fotoğrafla da ilgilendim. Yaklaşık iki sene kadar seramikle beraber fotoğraf bölümünü de okudum. Seramik alanında çeşitli ulusal ve uluslararası sergi, sempozyum ve çalıştaylara katılarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Lisanstan hemen sonra Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Seramik Bölümü’ne girmeye hak kazandım, buradan da geçtiğimiz haziran ayında “Anadolu Seramiklerinde Ölüm ve Yas” isimli tezim ile mezun oldum.”
SERAMİK BENİM İÇİN İLHAM VERİCİ BİR MALZEME
Tasarım ve sanat anlayışını nasıl tanımlıyorsun? YAS adlı çalışmandan da bahseder misin, çıkış noktası ne oldu?
Seramik benim için ilham verici bir malzeme. Malzemenin olanakları, kimyası, teknikleri ve seramiğin sanat tarihini öğrendikçe etkilendim, büyülendim. Bu nedenle de sanatsal üretimlerimi, seramik ile yapmanın bana ayrı bir haz verdiğini söyleyebilirim. Malzemenin kırılabilir, hassas yapısını üretimlerimin içeriği ile bağlantılı olarak kullanmaya çalışmaktayım. Eserlerim genellikle çok parçalı, kavramsal anlatısı olan yerleştirmelerden oluşmakta. Ölüm temasını, yas ve bellek üzerinden ele alıyorum. Ölüm her ne kadar konuşulmaması gereken, karanlık bir olgu olarak görülse de aslında yaşamı var eden bir kontrasttır. Ölüm, yaşayanların hayatlarında inanca, tarihe, coğrafya ve kültüre bağlı olarak çeşitli pratiklerin oluşmasına sebep olan sosyal bir olgudur. Bu nedenle de yaşayanların dünyasında kendisine gelenekler, ritüeller bağlamında bir kültür oluşturmuştur.
SAYILARLA ACILAR ANONİMLEŞİR, YAS TUTULAMAZ
Her şeyin sayısal bir veri olarak adlandırıldığı dünyamızda, ölüm de sayısal bir veri olarak adlandırılır, aktarılır. Bu durum yaşayanların gözünden, ölüye hakkının verilmediğini düşündürür. Acılar anonimleşir, yas tutulamaz. Yası tutulamayan her ölü, yaşayanların belleklerinde yaşamaya devam eder, zihinlerde hayaletler olarak dolaşır. Bu nedenle yas tutmak aslında ölüyü zihinlerde de öldürme, kaybı kabullenme sürecidir. Ben de sanatımın çıkış noktasının burası olduğunu söyleyebilirim. Ölümden yana iyileşmeyen bir yarası bulunan coğrafyadır Anadolu coğrafyası. Kozmopolit yapısı gereği, bu topraklarda; çağlar değişmiş, toplumlar değişmiş, kültürler, inançlar değişmiş buna bağlı olarak yas pratikleri değişmiş ancak acı hep aynı kalmıştır. Bu nedenle ben de ölüm temasını ele alırken, geçmişte ölüm ve yas pratiklerinde kullanılmış objelerin ve geleneklerin avına çıktım. Topraktan gelen ve toprağa giden insanın son yolculuğuna yine topraktan üretilmiş bu objelerin eşlik ediyor oluşu ilgimi çekiyordu. Bu konu büyük bir merak uyandırmaya başlayıp tutkum haline gelince tezimi de bu konuda yazmaya başladım. Arkeolojik değeri olan bu seramik objeleri, çağdaş bağlamdaki hikâye kurgumda yer vererek yorumlamaya çalışmaktayım. Yas isimli yerleştirmem de bu çabamın bir sonucu aslında. ‘Yas’ta kökeni Antik Yunan’a kadar uzanan, temelde bireyin ölen atalarını unutmamak, hatırlatmak için yaptığı, ölünün imgesini korumak amacı taşıyan ölüm maskeleri ile bu maskelerin tam arkasında yer alan, izleyicinin açısını değiştirdiği takdirde kendisini gösteren konumda, yasları tutulamadığına işaret etmek için ağızları mühürlenmiş gözyaşı şişeleri yerleştirdim. Bu şekilde yası tutulamayan anonim acılarımıza, kayıplarımıza hakkını vermek istedim.
İzmir’de aldığın ödül sana ne hissettirdi?
İzmir Rotary Kulübü’nün iki senede bir düzenlediği bu sene 16.’sı yapılan Altın Testi Seramik Yarışmasında Kristal isimli eserim Gençlik Ödülü’ne layık görüldü. Seramik; akademik çalışma alanı içerisinde, kimya ve geleneksel teknikleri bulunduran bir disiplin. Seramiğe duyduğum merak ve hayranlık, kavramsal anlatımda kullanmak dışında, beni kimyasına dair yapacağım akademik bir çalışmaya itti. Böylece malzemenin çeşitli kimyasal araştırmalarına giriştim, uzun uğraşlar ile elde ettiğim sonucu uyguladığım eserin ödüle layık görülmesi de beni çok mutlu etti.
ÖLÜMÜ UNUTMUŞ GİBİ YAPARAK YAŞAMAYA DEVAM EDİYORUZ
Sanat alanındaki kaygın nedir, hayallerinden de bahseder misin? Kendini nerede görmek istiyorsun? Ayrıca daha çok hangi konularda çalışmalar yapmak istiyorsun?
İnsanların bazen konuyu duyduklarında ürktüğünü görüyorum, çünkü ölümün bahsi bile insanları rahatsız ediyor, ölebilirliğimizi unutmuş gibi yaparak hayatlarımıza devam ediyoruz. Pandemi süresince ölümle karşı kaşıya o kadar kaldık ki ölümün yıkıcı gücünü hep beraber yeniden keşfettik. Ölümü konuşmamanın ya da unutmaya çalışmanın bu gerçeği yalanlamadığını gördük. Ölümden ne kadar ürksek de onun kültürel bir olgu, gerçek, bazen de itekleyici yaratıcı güç olmakla birlikte yaşamın ölüm ile anlam kazandığını, yıkıcılığı ile beraber kavramamız gerektiğini düşünüyorum. Üzerinde çalıştığım konu hassas bir konu ve bir sanat eserinde işlerken insanların acılarına saygısızlık etmemek, ölçülü anlatılarda bulunmak gerektiğini düşünüyorum. Acının tasvirini yapmak ya da acıyı işlemek fazlasıyla hassasiyet gerektiren bir iş. Benim sanatsal üretimlerimdeki amaç; insanları üzmek, kırmak asla değil. Tam tersine belleklerimizdeki ortaklaştığımız boşlukları yakalamak, hepimizin boğazındaki düğüme işaret ederek bu acıda yalnız olmadığımızı hatırlatmak, ölümün bizde yarattığı tekinsizliği kültürel objeler ile çağrıştırarak iyileşme durumumuzu ve bunun doğal sürecin bir parçası olduğunu hatırlatmak istiyorum. Gelecekte, sanatsal üretimlerime devam ederken, akademik çalışmalarda da bulunup, hem kendi üretimime hem de literatüre katkı sağlamak istiyorum. Sanatsal üretimlerim izleyici ile buluştuğunda ele aldığım kırılgan, hassas konuları; kırmadan karşı tarafa bu hislerin geçmesini görmek ve bu hislerde ortaklaşabilmek en büyük amacım ve tutkum oldu diyebilirim. Bunu gelecekte yapabiliyor olmanın beni başarılı kılacağını düşünüyorum, bu nedenle de gelecekte kendimi üretken ve başarılı bir sanatçı olarak görmek istiyorum.