
İçinde bulunduğumuz iletişim çağının amacı, bizim için çok sesli bir ortam sağlamak olmasına rağmen her geçen gün kendi dijital evrenimize sıkışıyoruz veya sıkıştırılıyoruz. Bilgiye ulaşmak, bu çok sesli ortamdan faydalanabilmek ve bakışımızı olabildiğince genişletmek mümkünken, filtre balonlarıyla her geçen gün daha da daralıyoruz. İletişim ve internet çağının bir handikabı olarak karşımıza çıkan filtre balonlarını bir an önce patlatmalı ve ‘bekçilerden’ bağımsız olarak bilgiye ulaşabilmeli ve onu teyit edebilmeliyiz!
Filtre balonu kavramı Eli Pariser tarafından 2011 yılında ortaya atıldı. Genel olarak internet üzerinde sadece benzer fikirlerden beslenmek, karşıt görüşlere erişememek bir anlamda bir enformasyon balonunun içinde yaşamak anlamına geliyor. Bu nedenle filtre balonları herhangi bir konuya karşı bakış açımızı güçlü oranda etkiliyor hatta şekillendiriyor. Bu büyük bir sorun ve bu sorunun kaynağı ise daha fazla etkileşim elde etmek uğruna, okurlarına veya izleyicilerine sadece hoşlarına gidecek ve kendilerini rahatsız etmeyecek içerikler sunan dijital mecralar. Aslında bunun tek sorumlusu sadece dijitalin kendisi değil. Kullanıcılar da bilinçli veya bilinçsiz olarak sonsuz bir kişiselleştirme ile evrenlerini ve bakışlarını daraltıyor. Filtre balonu tartışmalarından en çok adı geçen mecra ise Facebook ve Google. Zira bu iki platform kullanıcılarına çok fazla kişiselleştirilmiş sonuçlar sunuyor.
DAİMA HAKLI OLMAK, DAİMA HAKLI ÇIKMAK…
İnternetteki tüm platform ve sitelerin bireye sadece ilgilenip hoşuna gideceği ve arkasında durduğu görüşleri destekleyen içerikler sunması bireyin düşüncelerine bir kısır döngü etkisi meydana getiriyor. Dahası bu kişiselleştirme ve filtre balonları ile internet platformları bireye fikirlerinin yüzde 100 doğruluğu hissi veriyor. Bütün bunları haberleri takip etme üzerinden okuyacak olduğumuzda; bu durum uzun vadede mevcut görüşlerinize daha da fanatik ve dogma bir şekilde sarılmanıza hatta karşı görüşlerdeki insanlara olan tavrınızı bile şekillendirmenizde rol oynar. İnternetteki alternatif görüşlerden uzak kaldıkça ve onayladığınız şeyleri daha çok gördükçe de bakış açınız daralır ve ardından sorgulama yetisini kaybeden fanatiklere dönüşürsünüz. Balonun içinde ne olduğunu görebilirsiniz fakat nelerin hariç tutulduğunu, hangi bilgilerin bizden gizlendiğini göremezsiniz. Aslına bakarsanız tüm suçu internete ve algoritmalara atmamamız gerekiyor. Filtre balonları oluşturmak insanların doğasında olan bir şey. Kendiniz ile benzer bakış açılarına ve dünya görüşlerine sahip olan insanları etrafınızda toplamak ve farklı görüş ile düşüncelere sahip olan kişileri dışlamak insanoğlunun binlerce yıllık alışkanlığıdır. Dahası toplumsal kutuplaşmayı körükleyen filtre balonları sadece görmek istediğimiz ‘doğruları’ karşımıza çıkarması diğerlerinin de doğruluğuna ya da yanlışlığına bakmadan bir köşeye atmamıza neden oluyor.
KENDİ MEDYA EVRENİNİ ÜLKENİN BÜTÜNÜ SANMAK…
“Söylediğin yanlış olabilir mi?” sorusuna dahi katlanamayan insanlar sansürü bizzat kendi kendisine uygulayarak karşı görüşlerin etkileşim havuzuna düşmesini engelliyor. Dolayısıyla insanlar kendi Twitter ve medya evreninin ülkenin bütünü olduğu yanılgısına kolaylıkla düşebiliyor. Siyasi görüş fark etmeksizin insanlar kendi filtre balonları tarafından zehirlendi. Bireyler farklı düşüncelere karşı körleşirken, insanlar empati, anlayış, karşı tarafı da dinleme ve makulü arama gibi kavramları tamamen terk ederek robotlaştı. Böylelikle insanlar kendi düşüncelerinin doğruluğunu dahi filtre balonları nedeniyle teyit edemez hale geldi. Halbukir hiçbir 2. kişiye ihtiyaç duymadan medya evrenimizin yani takip ettiğimiz gazetelerin, televizyonların, haber kanallarının ve mecralarının genişliği, bireye bir teyit mekanizması da kazandırır.
MEDYA OKURYAZARLIĞI, FİLTRE BALONUNA KARŞI
Medya okuryazarlığı önemli olduğu kadar hangi medyada nasıl bir medya okuryazarı olduğu da önemli. Filtre balonunun olduğu bir yerde medya okuryazarlığından bahsedilemez. Bu iki kavram birbirine oldukça uzak bir durumda. Filtre balonlarından kurtulmak için bireyin medya evrenini genişletmesi, farklı siyasi veya hayat görüşünden yayınları takip etmesi, bu yayınlarla duygusal bir bağ kurmadan da doğru bir medya okuryazarlığı için takip etmesi gerektiğini bilmesi gerekir. Öyle ki dünyanın en önemli basın kuruluşlarından İngiliz The Guardian, okurlarını filtre balonu sorunundan kurtarmak için karşıt görüşten yazılara ve yazarlara da yer vermeye başladı. Gazetenin ekseriyetle sol çizgide yer alan okurları, artık sağda duran yazarların görüşlerini de Guardian üzerinden okuyabiliyor. Filtre balonunun ötesine geçebilmek adına Facebook için escapeyourbubble ve Twitter için FlipFeed gibi çeşitli teknik çözümler de öneriliyor. Kısacası filtre balonlarından kurtulmalı, medya evrenimizi genişletmeli ‘karşı mahalledeki’ görüşlerden de haberdar olarak bakış açılarımızı genişletmeyi amaç edinmeliyiz.