EditördenKritikKritikManşetMedya

İçerik kısır döngüsüyle televizyon

Televizyon ürettiği içerikler itibariyle kendini tekrarlamaya başladı. Yeni içerik ve formatların olmaması ve hep aynı şeyin yeniden üretilerek tekrar tekrar izleyiciye sunulması televizyonun evin başköşesindeki konumunu sorgulatmaya başladı. Öte yandan Youtube gibi dijital medyalar televizyonun yerini alabilecek güçlü bir rakip olarak karşısında. Peki, televizyon kendini yenileyerek geleceğini muhafaza edebilir mi?

Televizyon bir geleneksel medya ürünü olarak elli yıldır hayatımızda. Dünyadaki tarihi ise daha uzun. İlk çıktığı zamanlarda bir devrim niteliğinde olan televizyonun kitleleri azalsa da hala varlığını sürdürüyor. Öte yandan dijital medya karşısında da güçlü durmaya çalışıyor. Ancak televizyon içerikleri dijital medya ve özellikle Youtube gibi mecralar karşısında kendini tekrarlar bir vaziyette. Özellikle dizilerin ve programların kendini yenilememesi ve ortaya neredeyse birbirinin aynısı ürünler çıkması, insanları televizyondan uzaklaştırıyor ya da kitlesini riske atıyor.

Televizyonda sanki sürekli aynı dizileri izliyor ve sürekli aynı yarışmalarda artık ‘heyecanlanamıyoruz’. Dizi senaryolarının benzerliğiyle beraber neredeyse aynı oyuncu kadrosuyla karşımıza çıkıyor olması da bir diğer facia. Yarışma programlarında da durum çok farklı değil. Belki sunucular veya kanalları değişiyor ama içerik hep aynı. Hal böyleyken televizyon evin başköşesinde vazgeçilmez olmaktan çıkıyor ya da bu potansiyeli taşıyor. Ayrıca Youtube gibi dijital mecralar kullanıcı kaynaklı görsel içerik formatıyla televizyona güçlü bir rakip durumunda. Kullanıcılar tarafından Youtube’da üretilen içerikler milyonları bulmuşken izlenme oranları da çok farklı değil. Herkesin içerik üretimine ve paylaşımına imkân tanıyan Youtube bu özelliğiyle her yaştan ve her sosyal sınıftan bireye hitap ediyor. Dolayısıyla televizyonun tam aksine hedef kitlesini potansiyel olarak daha geniş tutabiliyor. Peki, bütün bunlar yaşanırken televizyon yeni format ve içeriklerle kendini nasıl geliştirebilir ve geleceğini muhafaza edebilir? Konuyu iletişim uzmanları; Gümüşhane Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Sertaç Timur Demir ve Ali Saydam ile irdeledik. Uzmanlara göre geleneksel ve yeni medyanın kesin bir karşıtlık içinde olduğunu iddia etmek güç. Bugün televizyonlar “akıllı”laşmakta ve gerek içerik üretimi gerekse format geliştirme konusunda internet ağına ve uygulamalara entegre olmakta. Ancak bunu desteklemek için yapılması gereken başka şeyler de var.

TELEVİZYON DEKOR OLMAKTAN ÇIKACAK

Dr. Sertaç Timur Demir

Teknolojide hemen hiçbir şeyin mutlak veya öncesiz bir başlangıcı söz konusu değil. Aynı şekilde son bulması da. Dr. Sertaç Timur Demir bu bağlamda televizyonun da ancak dönüşümünden bahsedilebileceğini söylüyor. Demir’e göre araç, aygıt ya da formül, daima kendinden önceki teknolojik sürecin üzerine inşa olur, kabul görürse tüketilir, yaygınlaşır, yeni ihtiyaçlara yer açar ve böylece başka bir şeyin doğuşuna aracılık ederek gündelik yaşamın dışında kalır. Demir, televizyonun bu açıdan temsil ve öncülük ettiği ekran kültürü içindeki önemini yitirmeyeceğini fakat izleyiciyi pasif alıcı konumuna yerleştiren klasik televizyon yayıncılığının son bulacağını belirtiyor ve ekliyor: “Bunun yerine bugün mobilleşen ve dijitalleşen gündelik yaşamın gölgesinde daha etkileşimli ve çok fazla kişiselleştirilmiş yeni televizyon kültüründen bahsedilebilir. Bu noktada en güçlü hedef, hiç şüphesiz televizyonu mekâna ve zamana bağımlı olmaktan kurtarmak. Bu nedenle televizyon bitmeyecekse de; evlerin başköşelerine montelenmiş yerleşik bir dekor olmaktan çıkarak, görece yavaş da olsa hız temelli e-dünyanın yenilenen gereklerinden payını alacaktır.”

NEDEN SÜREKLİ BİRBİRİNE BENZER FORMATLAR İZLİYORUZ?

Dr. Demir dünyada televizyon yayıncılığının, dijitalleşme süreçleriyle her geçen gün daha fazla irtibatlandırılan bir endüstri olduğunu söylüyor. Görseller, haberler, diziler, filmler, reklamlar, kültür sanat paylaşımları, hatta siyasi propagandalar dahi bu beklentiye göre inşa ediliyor. Bunun aksi demode olmayı ve ağın dışına itilmeyi beraberinde getiriyor. Demir’e göre bu açıdan bakıldığında televizyon karşısında vakit geçirme sürelerinin azalmış olması, bugün teknolojinin etkililiğini ve çekiciliğini azaltmıyor. Zira çok opsiyonlu ve iyi yapılandırılmış yayıncılık politikası, izleyicisini daha kısa sürede ve daha yoğun şekilde istendik içerik tüketimine dönük güdüleyebiliyor.

Türkiye’de izleyiciyle televizyon yayıncılığı birbirini belirliyor. Öte yandan bizde programların dili ile gündelik yaşamın dili birbirini hem besliyor hem de suçluyor. Demir, bu durumu şöyle açıklıyor: “Eğlenmeyi ya da gündeme dâhil olmayı arzulayan bir izleyici kitlesi, ağırlıkla içinde şiddet, entrika, komedi veya cinsellik olanı izliyor. Diğer taraftan en çok tüketilen olma yarışını istatistiklerin şahitliğinde sürdüren televizyon kanalları yepyeni bir format ve orijinal içerik geliştirmenin riskinden uzak; sınanmış ve sonuç vermiş olanı tekrar ediyor. Fakat bu ihtiyatlı yaklaşımın, yeni dijital neslin mobil dünyasına dokunması pek mümkün görünmüyor.”

YENİ FORMATLAR NASIL ÜRETİLEBİLİR?

Dr. Demir’e göre yeni televizyon yayıncılık tasavvurunda didaktik mesajlara, nasihat edici anlatım formuna, masa başı anlatıcı sunumuna, metne dayalı ve kötü olaylardan ibaret şiddet yüklü haber tasarımlarına yer yok. Öte yandan şu an televizyonda nostaljik mazi söylemlerine, kavgacı tartışma programlarına, yalnızca bilgilendiren kültür-sanat köşelerine, farkındalık oluşturan projelere, tekdüze belgesellere, hislendirmeyen filmlere veya güncel arayışlarıyla gençleri ve çocukları görmezden gelen yayınlara yer kalmamış durumda. Dolayısıyla yayıncılığın hem teknik formatları hem de içeriği sürekli gelişim içinde olmalı. Aynı zamanda format olarak etkileşimlilik ve geri bildirim sisteminin işletildiği, verilerin devamlı güncellendiği, görüntü üretim ve yayın kalitesinin sürekli geliştirildiği ve çok dilli yayıncılığın teşvik edildiği bir değişime gidilmeli. Dr. Demir şeffaflığın ve güvenirliliğin esas alındığı, öte yandan alternatif medyanın olanaklarıyla genişleyen, stüdyodan daha çok yaşayan sokağın içinde bulunan bir yayıncılığın hâkim olması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Bilindik program formatlarını zorlayan –bunun için en sıra dışı görüşlere dahi açık yöneticilerin desteklendiği–, içinde bulunduğu ülkenin ve insanlarının değerlerini, erdemlerini ve hatta sorunlarını hatırlatmayı sorumluluk addeden bir televizyon yayıncılığı öngörülmelidir.”

ALİ SAYDAM: TOPLUMU ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ

Prof. Dr. Ali Saydam

İletişim Uzmanı Ali Saydam televizyonun şu an ki durumunun hayatımız için oldukça önemli olduğunu ve bu önemin giderek arttığını söylüyor. Saydam bu öneme örnek olaraksa, 15 Temmuz 2016 akşamı yaşanan darbe girişiminde televizyonun konumuna işaret ediyor: “15 Temmuz gecesi TV’lerin ortaya koyduğu direniş ve performans, TV’yi ‘Aptal Kutusu’ ya da sadece bir eğlence aracı olarak görenler için büyük bir derstir.” Ayrıca Ortadoğu ve Gazze’de yaşananları da dünya ile eş zamanlı olarak televizyondan öğrenebildiğimizi söyleyen Saydam, TRT World’ü ise bir TV kanalı olarak “Ülke İletişimi adına ve Türkiye’nin kendisini ifade etme şansını kullanma yolunda atılmış en iyi adım” olarak tanımlıyor.

Televizyon içeriklerinin kısır döngü niteliği hakkında ise Ali Saydam, kısır döngü ve birbirine benzeyen dizilerin tematik kanallar dışında halkın en genel ve ortalama seviyesini tutturmak zorunda olan kanallar için söz konusu olduğunu söylüyor. Saydam’a göre gereksiz hayıflanmalar, hislenmeler yerine toplumu anlamaya çalışmakta ve doğru yolu aramakta yarar var. Öte yandan televizyonun her zaman varlığını sürdüreceğini söyleyen Saydam, insanların radyo çıktığında plağın, video çıktığında radyonun, TV çıktığında da sinemanın biteceğini sandıklarını söylüyor. Sinema çıktığında da tiyatro için aynı şeyin söylendiğini vurgulayan Saydam, “Şimdi internetin her şeyin yerine geçebileceğinden söz ediliyor. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu anlamak için Türkiye’de biletleri günlerce önceden biten performans sanatlarına bir bakmakta yarar olabilir.” diyor. Ali Saydam’a göre opera nasıl operete oradan da muhteşem müzikallere evrildiyse, nasıl sinema sanayii sadece sinema salonları için değil artık TV kanalları için de üretim yapıyorsa aynı şekilde televizyon da değişime, dönüşüme uğrayabilir ancak asla yok olmaz.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak