
Kadına yönelik gerçekleşen cinayet olayları medya tarafından farklı niteliklerde ele alınıyor. Bu durum medya profesyonelinin veya medya kurumunun siyasi ideolojisi, habercilik anlayışı, güç kaynağı, fon destekçisi veya sorumlu olduğu kişilerle ilişkisi/iletişimine bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Peki ya bazen estetize edilerek bazense meşru kılınarak karşımıza çıkan kadın cinayeti haberleri toplumsal algıyı nasıl etkiliyor? İlgili konudaki araştırmalarıyla tanınan Aktivist ve Kadir Has Üniversitesi, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş sorularımızı yanıtladı.
Kadın (erkek) cinayetleri sonrasında yapılan haberleri genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu haberler konusunda en azından görsel malzeme kullanımında ana akım yazılı medyada belirli bir duyarlılık oluştu, ancak bunun tutarlı bir tavır olmadığını da söylemek durumundayım. Buna karşılık internet ortamını kullanan haber siteleri veya şimdiki Takvim, Posta gibi gazetelerin muadili olarak bu ortamda bulunanlar, ana akımın o eski, okunmak için hiçbir sınır tanımayan dilini ve görselliğini taklit ediyorlar. Yani, yine faili/zanlıyı değil, mağduru, bedenini, özel hayatını öne çıkaran haberler yapıyorlar ya da mevcut haberleri bu şekilde yeniden yazıp, merak kışkırtan başlıklarla, görsellerle kullanıyorlar.
“Erkek şiddetine genel geçer ahlaki normlar üzerinden bir gerekçe”
Ancak gerek yazılı basında gerekse internet haberciliğinde, ayrıca yine ulusal ve yerel basında, şu sorun olmaya devam ediyor: bu da şiddeti hep ataerkil normlar üzerinden gerekçelendirme çabası ki sonucu şiddetin normalleştirilmesi, meşrulaştırılması, neticede yeniden-üretilmesi oluyor. Oysa, haberin 5N 1K ile özetlenen yazım kurallarında, “neden” sorusunun nasıl yanıtlanacağı çok önemli. Failin gözünden mi, mağdurun konumundan mı gerekçelendireceksiniz. Failin ifadeleri üzerinden gerekçelendirme ise her zaman ataerkinin kadından bekledikleri, onun özel ve kamusla yaşamı üzerine koyduğu sınırlar üzerinden bir gerekçelendirme demek. Ben mesela şöyle gerekçelerle haber yapıldığını hatırlıyorum: “hep aynı minibüse binen karısını öldürdü”. Böyle bir başlık dolaylı olarak, erkek şiddetine genel geçer ahlaki normlar üzerinden bir gerekçe bulan, kadının bunu hakkettiği yönünde bir ima içeren bir başlık dolayısıyla…
“Şiddetin, cinayetin ‘yol gösterici’ nitelikte olabilecek şekilde bütün detaylarının verilmesi”
Bir diğer sorun da haber kaynağı olarak “kesinlik” adına resmi otoriteler veya onlar aracılığıyla ele geçirilen raporlar vb. kullanılırken düşülen hatalar. Şiddetin, cinayetin “yol gösterici” nitelikte olabilecek şekilde bütün detayların verilmesi… Bu da bizi kullanılan görseller ile birlikte şiddetin pornografisi diyebileceğimiz bir duruma götürüyor. Failin zaten erkek olduğu bir durumda benzeri suçlar işlemeye eğilimli erkeklerin gözetleyiciliğini ve sadizmini kışkırtan bir pornografik etki ortaya çıkabiliyor böylece. Çünkü pornografi eril, seksist anlatının zirvesi olan, kadın bedenini erkeğin arzu nesneleri üzerinden “parçalayarak” gösteren, kadın bedenini erkeğin kullanımında bir nesneye dönüştüren dolayısıyla şiddet güç kullanımını seven erkekliği yeniden-üreten bir tür.
Yapılan haberlerin niteliği yayınlanan mecraya göre farklılık gösteriyor mu? (Gazete, facebook, blog, forum, twitter vs)
Şimdi okunma derdi daha çok internet mecrasında cereyan ediyor ve bu açıdan pek çok mecra, hatta ana akım olanlar basılı gazetelerinde kullanmadıkları görsel malzemeyi bu ortama taşıyorlar… Televizyon ise, canlandırma kullanıyor elinde görsel olmayınca, filmlerden veya benzeri… Bu da çok sorunlu, defalarca tekrarlanan “kurmaca” ancak çok yaygın olan şiddet kültürünü yeniden üreten görüntüler bunlar. Ayrıca düşünün kadına yönelik şiddet sadece haberlerde karşımıza çıkmıyor ki, dizi filmlerde, reality showlarda hepsinde ve her türünden, dolayısıyla bunların yaygınlığı içinde kadına yönelik erkek şiddeti erkek ve kadın için doğallaşıyor. Kadınlar için ise “öğrenilmiş çaresizliğe” dönüşüyor.
Yapılan haberler ile yayın kuruluşunun sahip olduğu siyasi ideolojiyi ilişkilendirebilir miyiz? Bu ilişkilendirmeye birkaç örnek verebilir misiniz?
Bu ilişki doğrudan şekilde hem var hem yok… Çünkü ataerkinin tek bir yüzü, söylemi yok… Böylece Seküler ve dinci/mütedeyyin kesimin ataerkisi farklı tonlarda karşımıza çıksalar da zaman zaman, pek çok açıdan örtüşüyor, hatta birbiriyle dayanışmaya giriyor. Ben mesela mütedeyyin Ali Bulaç’ın yazdıklarına seküler kesimden Serdar Turgut’un nasıl destek çıktığını hatırlıyorum. Ya da bir kadının ölümünden sonra “su testisi su yolunda kırılabilir” diyen Hıncal Uluç’a mütedeyyin kesim zaten “cezasını” biçmiş oluyor. Yani, kadını ve bedenini erkeğe ait gören ve ona yönelik bir yandan gözetlemeyi severken, diğer yandan gözleyen, disipline etme hakkını kendinde bulan, bunu beceremediğinde “kadının hakkettiği cezayı bulması”nı isteyen ataerkinin dili o kadar da farklılaşmıyor.
“Kadına yönelik ayrımı dili yeniden üreten haberler”
Benim bir arkadaşımla birlikte yazdığım bir makale var bu konuda, Merve Kavakçı’nın başörtülü ilk milletvekili olarak Meclis’e girdiği günlerde seküler ve mütedeyyin kesim medyasının haberlerini, köşe yazarlarının dilini karşılaştıran, ne kadar örtüştüklerini gösteren. Yani çok içselleştirilmiş bir söylemden ideolojiden söz ediyoruz. Nitekim bu nedenle, kadına yönelik şiddete karşı kampanya ile, bu haberleri özel kampanya logosu ile veren Hürriyet gazetesinde mesela, bu duyarlılığı taşıyan özendeki bir haberin tam yanında, buna taban tabana zıt, kadın bedeni sergileyen, ya da kadına yönelik ayrımcı dili yeniden-üreten bir haberler karşılaşılabiliyor.
“Erkek yazarların kadına karşı ayrımcı tutumları”
Ancak beni en çok rahatsız eden, bir tür “kanaat önderi” niteliğindeki bazı erkek köşe yazarlarının kadınla ilgili olsun veya olmasın neredeyse her yazdıklarında kadına karşı ayrımcılık, kadın düşmanlığı içeren bir anlatı formu tutturmaları. Basit bir örnek vereyim, Google’ın “bekara karı boşamak kolay” başlıklı ya da içinde bu geçen yüzlerce köşe yazısı bulabilirsiniz. Ki bu en “basiti”, yoksa erkek köşe yazarlarının tekil örnekler/olaylar üzerinden kadın bedeni üzerinden kurdukları anlatının neredeyse pornografik nitelikli olanları ile (burada anarak yeniden üretmeyeyim) karşılaşıyoruz ve bunların azımsanamayacak kadar çok olduğunu da biliyoruz. Daha da kötüsü tabi içinde bulunduğumuz ve muhafazakarlığın kadına yönelik erkek egemen hegemonyayı kendi mütedeyyin dili içinde yeniden-yazmaya çalıştığı politik ortamda, bu politikayı temsil eden politikacıların ve ideologların, kadına yönelik, sadece kılık kıyafetle sınırlı kalmayıp, “hamile kadın sokağa çıkmamalı”, “kadın sokakta gülmemeli” ye varan anlatılarının medyanın haberciliğine de giderek daha fazla sızması. O zamanda tabi sokaktaki erkeğin ‘şortla otobüse binen kadını tekmelemeye’ cesaret etmesi kolaylaşabiliyor.
Medya neden kadın cinayetlerini estetize etmeye veya bunu doğrudan yapmasa da haber yazımında bu cinayetleri meşru kılmaya çalışıyor?
Ticari gerekçelerle, daha çok tüketileceğini varsayıyor…İçimizdeki şiddeti izlemeyi, kullanmayı seven “erkeğe” sesleniyor. Ancak bence bundan ibaret değil, kadınlar da dahil çok içselleştirilmiş bir erkek egemen bakış açısı var ve bu gazeteciye yaptığını hiç sorgulatmıyor. Yoksa, bir erkek cinayetinden sonra yoksa şu başlıkları nasıl atabilirsiniz; “yatakta biten Beyoğlu hikayesi” veya “öldürdüm, sonra anlından öptüm”.
Medya neden Özge Can Aslan cinayetiyle bu kadar ilgilendi ve bunu çok daha popüler kılmaya çalıştı? Bu durumu Özge Can’ın yaşı, öğrenci ve bekar oluşu gibi durumlarla ilişkilendirebilir miyiz? Peki söz konusu medya neden Özge Can Aslan’dan sonra gerçekleşen onlarca kadın cinayeti haberiyle bu dozda ilgilenmedi?
Evet Özge Can, üniversite öğrencisiydi, “makul” bir saatte okuldan eve gidiyordu (“gece yarısı arkadaşlarıyla buluşmadan gelmiyordu” vs.). Başka ifadeyle kadınlık hali olarak “masumdu”, “suçsuzdu” yani ataerkil normların dışında bir şey yapmamıştı…Oysa ondan hemen sonra öldürülen bir trans-kadın cinayetinde asla aynı şeyler söylenmedi, bu konuda sayısız örnek bulunabilir.
Kadın cinayetleri sonrasında konuşma yapan siyasiler ve haber yazan gazeteciler(medya)in kullandıkları kelimeler, ne kadar önemli? Her söylemin oldukça siyasi nitelik kazandığı bu dönemlerde sizce söz konusu haber ve söylemlerde dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Çok önemli. Kadın üzerindeki herhangi bir yasaklayıcılığı, ayrımcılığı, eşitsizlikçiliği, “bunu giy, bunu giyme”, “böyle yürü, gülme” türü şiddet dahil her tür şiddeti meşrulaştıracak hiçbir sözcük, anlatı kabul edilemez. Şaka değil, yılda ortalama 250-260 kadının en yakınındaki erkekler tarafından öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz, diğer şiddet türlerini hiç saymıyorum bile. Mesela hatırlıyorum, belediye otobüsünde şort giydiği için tekmelenen hemşire kadının uğradığı şiddeti kınayan iktidar mensubu politikacılar, hatta aileden sorumlu Bakan “hangi gerekçe ile olursa olsun, mazur görülemez” gibi bir şey söylemişlerdi. Yani ortada bir “gerekçe” var, ama bu gerekçeye karşı gösterilen şiddet ölçüsüz, bunu anlıyorsunuz bu tür ifadelerden. Nitekim, yerine mesela “uyarılabilir”di diyen politikacı da oldu. Bu tavır diğer erkek kanaat önderlerininki ile, kadını özel alana ait gören, kamusal alanda bulunuşunu sınırlayan ve terbiye etmeye çalışan gittikçe muhafazakârlaşan diğer içeriklerle birleşince de kadına yönelik şiddet artıyor ve normalleşiyor. Sokaktaki zaten kanımca kültürel, tarihsel olarak şiddete eğilimli erkeği, cesaretlendiriyor, özendiriyor. Yani ilişkiye doğrudan kurmuyorum ama, bu yeni-hegemonik muhafazakarlığın yaygınlaşmasıyla, parkta hava almakta olan bir hamile kadına uygulanan şiddet artık bir “meczup” işi olmaktan çıkabilir, korkum bu.
Söz konusu haberlerde medyanın işlevi masum mudur? Masum değilse bunun için özel bir çaba sarf ettiklerini söyleyebilir miyiz?
Haber masum değildir, taraflı bir kurgudur ve nasıl kurulduğu her şeyden önce politik ve etik bir duruşla ilgilidir, bir zihniyet meselesidir. Diğer yandan da bir ticari meta haline gelmiştir. Haberciliğin evrensel ilkeleri ve kodları ile ne kadar dengelenmeye çalışılırsa çalışsın, erkek egemen haber odalarında oluşmuş ilke ve kodlar haberi eril bir tür kılmakta, kadını da ötekileştirmektedir. Bu yüzden de gazetecinin sorumluluğu, uygulanmaları bile yeterli olmayan bu evrensel etik kodların hayata geçirilmesinden öteye geçmeli, her bir gazeteci yaptığı her haberin değeri, kullandığı haber kaynağı, kullandığı dil, haberin yazımı, 5N 1K’sı üzerine ve toplumsal cinsiyet odaklı olmak üzere yeniden yeniden düşünerek davranmalı, bunu yaparken de hiçbir mazeretin arkasına sığınmamalıdır. Yani “haberin kuralları bu, ben sadece hayata geçiriyorum, gerçeği yanısıtıyorum” gerekçesi başta olmak üzere gazeteci her haberini yaparken, kendi profesyonel ideolojisi yanında, kişisel politik tercihini ya da (belki de) farkında olmadan içselleştirdiği ataerkilliği sorgulayarak işe koyulmalıdır ve haberini öteki/mağdur merkezli bir konumdan kurmalıdır.