
Medya ve iletişim sektöründeki profesyonellerin hocası Prof. Dr. Suat Gezgin nisan ayında yaş haddinden emekli oluyor. Ama akademiyi tamamen bırakmaya niyeti yok. Kendi deyimiyle yaşamına kitaplarla örülü bir duvar inşa eden Gezgin, üretimlerine tüm hızıyla devam edecek.
Prof. Dr. Suat Gezgin… Bilen bilir, kendisi Türkiye’nin en önemli akademisyenlerinden biri. Sürekli üretiyor; akademik çalışmalar yapıyor, kitaplar yazıyor ve bence en önemlisi yıllardır ülkemizin medya ve iletişim sektörüne gazeteciler, televizyoncular, sinemacılar kısacası profesyoneller yetiştiriyor. Onu profesyonellerin hocası olarak tanımlasak kimse itiraz etmez sanırım. Biraz daha eskiye gidelim ve Gezgin’i daha yakından tanıyalım: Orta ve lise öğrenimini Muğla Turgut Reis Lisesi’nde tamamladıktan sonra üniversite eğitimi almak için Fransa’ya gitti. Aix-Marseille Üniversitesi, Sosyoloji-Etnoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra yüksek lisans ve doktora eğitimini Pierre et Marie Curie Paris VI Üniversitesi Antropoloji ve Prehistorya Anabilim Dalı’nda tamamladı. Aix-Marseille Üniversitesi Antropoloji Laboratuvarı’nda sırasıyla; asistan, baş asistan ve doçentlik kadrolarında görev aldı. Paris Müzeler Genel Müdürlüğü’nde Antropoloji Anabilim Dalı Müdür Yardımcılığı görevini üstlendi. Fransa’da bulunduğu yıllarda, Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Temsilciliği görevini yürüttü. Türkiye’deyken aynı gazetenin Haber Merkezi’nde çalıştı. Yaklaşık 20 yıllık Fransa deneyiminden sonra nihayet 1993 yılında Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde kadro aldı. Gazetecilik, Radyo TV ve Sinema, Halkla İlişkiler bölümlerinde bölüm başkanlığı yaptım. 1993-2000 yıllarında dekan yardımcılığı ve 2000-2010 yılları arasında da dekanlık görevinde bulundu. Ayrıca Basın İlan Kurumu ve Basın Konseyinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldı. Başta Türkiye Sözlü Basın Tarihi isimli eser olmak üzere iletişim alanında birçok kitap çıkardı, yayınlar hazırladı.
Fransa’da bulunduğu yıllarda, Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Temsilciliği görevini yürüttü. Türkiye’deyken aynı gazetenin Haber Merkezi’nde çalıştı. Yaklaşık 20 yıllık Fransa deneyiminden sonra nihayet 1993 yılında Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde kadro aldı. Gazetecilik, Radyo TV ve Sinema, Halkla İlişkiler bölümlerinde bölüm başkanlığı yaptım. 1993-2000 yıllarında dekan yardımcılığı ve 2000-2010 yılları arasında da dekanlık görevinde bulundu. Ayrıca Basın İlan Kurumu ve Basın Konseyinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldı. Başta Türkiye Sözlü Basın Tarihi isimli eser olmak üzere iletişim alanında birçok kitap çıkardı, yayınlar hazırladı.

YOLUMUN BİLGİDEN GEÇMESİNİ İSTEDİM
Halen İstanbul Üniversitesi akademik kadrosunda yer alan Suat Gezgin nisan ayında yaş haddinden emekliye ayrılıyor. Biz de bu bahaneyle kendisiyle bir araya geldik ve çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Akademiden, sektörden, öğrencilerinden konuştuk. Ben sordum o da uzun uzun anlattı. Evet, emekli olacak ama resmiyette. Bundan sonraki süreçte bir vakıf üniversitesinde çalışmaya devam edecek. Projeler üretmek, yayınlar hazırlamak onun hayatının bir parçası. Dolayısıyla çalışmamayı asla düşünmüyor. Bütün bunları ben değil kendisi söylüyor. Daha yapmak istediği çok şey olduğunu şöyle ifade ediyor: “Öğrencilerimle bir arada olmaktan, projeler üretmekten büyük keyif alıyorum. Belgesel ve kitap projelerim var. İletişim ve antropoloji alanında çalışmalar yapmayı planlıyorum. Uzak Doğu’da, Asya’da belgeseller çekmek istiyorum. Uluslararası fonlardan destek alarak yapmayı planladığım bazı proje fikirlerim var. Hali hazırda çalışmalara devam ediyorum, onlar bittikten sonra yeni projelere başlayacağım.” Bitmek tükenmek bitmeyen enerjisi gözlerinden okunuyor. Merak ediyorum akademisyen olmaya nasıl karar vermişti: “Henüz 20’li yaşlarımın başındayken benim yolumun ‘bilgi’den geçmesi gerektiğini fark ettim ve bu mesleğe adım attım. Binlerce yıl geriye gittim, kitaplarla örülü bir duvar inşa ettim yaşamıma. Tarihten, sosyolojiden, psikolojiden, antropolojiden beslendim. Bilgiye açlığımdan olsa gerek benim yolum buraya aktı. Bilginin paylaştıkça çoğaldığına, çoğaldıkça da insanlığın gelişeceğine, değişeceğine inandım, inanıyorum.” Gezgin, eski, yeni tüm öğrencilerine, akademisyen arkadaşlarına, bu yolda hayatına giren çıkan herkese şunları söylüyor: “Çok değerli dostlarım, meslektaşlarım var hayatımda. Ve tabii en önemlisi öğrencilerim… Hayatıma giren, yollarımızın kesiştiği herkesi çok seviyorum, sevgiyle kucaklıyorum. Onların mutluluğu, iyi yerlere gelmeleri beni çok mutlu ediyor.”
‘İYİ Kİ’LERİM ÇOK FAZLA
Geçmişten bugüne kariyerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Keşkeleriniz ve iyi kileriniz neler?
Kariyerimi hayallerim doğrultusunda şekillendirdim. Bir şeyi tutkuyla istediğinizde yol bir şekilde sizi hedefe ulaştırıyor. Başarmak için istemek, tutkuyla istemek ve inanmak gerekiyor. İstediğim, hayalini kurduğum şeylerin peşinden koştum; bu nedenle kariyerimle ilgili iyi kilerim çok fazla. İyi ki akademisyenliği seçmişim diyorum, çünkü öğrencilerimi çok seviyorum. Onlarla bir arada olmak, onları dinlemek, sorunlarına çözümler bulabilmek beni çok mutlu ediyor. Kendimi öğrencilerim olmadan düşünemiyorum. Mesleğim yaşam şeklim oldu diyebilirim. Pişmanlıklarım yok denecek kadar az. Kendimi bu yüzden şanslı görüyorum.
Yurtdışında eğitim almanız kariyerinizi nasıl etkiledi?
Hayatıma birçok olumlu katkısı oldu. Fransa’ya liseden hemen sonra üniversite eğitimi almak için gittim. Birden hiç aşina olmadığınız bir kültürle karşılaşıyorsunuz. Ailenizden çok uzaktasınız. Bir de benim gittiğim zamanlarda -70’li yıllardan bahsediyorum- iletişim teknolojileri böylesine uçsuz bucaksız değildi. Ha deyince sevdiklerinizin sesini duyamıyordunuz, telefon olsa bile. Mektupla haberleştiğimiz, naif yıllardı. Tanımadığım, hiç görmediğim bir ülkeye öğrenci olarak gittim neticede. Kültürünüz; diliniz, dininiz, hayata yüklenilen anlamlar her şey çok farklı. Birden güçlü bir adaptasyon süreci… İnsan o kadar uyumlu bir canlı ki, bulunduğu ortama kısa sürede uyum sağlıyor ve bu süreçte de kendini daha yakından tanımaya başlıyor. Bu hayattaki en önemli kazanımlardan biri bence. Hiç görmediğiniz, tanımadığınız insanların içinde tek başınasınız, aynı dili konuşmuyorsunuz, aynı duyguları paylaşmıyorsunuz; bu süreç kendinizi fark etmenizi, eksikliklerinizi görmenizi sağlıyor. Bunları çok değerli kazanımlar olarak görüyorum. Hayatta tüm zorlukların geçici olduğuna, istenirse her şeyin gerçekleştirilebileceğine, başarmanın inanmaktan geçtiğine ve sevginin her kilidi açtığına inanmamı sağlayan yurt dışında yaşadığım hayat tecrübeleridir. Fransa’daki eğitim sistemi Türkiye’den epey farklı. Daha uygulamalı bir eğitim var orada. Fransa’da aldığım eğitimin hayatıma katkısı çok büyük diyebilirim. Özellikle meslek yaşantıma tabii. Orada aldığım eğitim her şeyden önce olaylara multidisipliner bakmamı ve sorunlara doğrudan çözüm odaklı yaklaşmayı sağladı. Ekip çalışmasının önemini fark ettim. Meslek yaşantım boyunca ekip ruhuna inanan birisi oldum ve ekip çalışmaları yaparak bu sayede bir şeyler üretmenin hazzını yaşadım/yaşadık. Üretmenin yaşamak olduğunu keşfettim. Daha birçok katkısı olduğunu söyleyebilirim, hayatımın her alanı için geçerli bu.

BENİM İÇİN GERÇEK MUTLULUK ÖĞRENCİLERİMİN BAŞARILARI
Sektörde çalışan öğrencilerinizi gördüğünüz zaman neler hissediyorsunuz?
Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde öğrencilerim var; Avustralya’da, Amerika’da, Çin’de, İngiltere’de. Her yerde… Öyle ki çoğu zaman yolda bile karşılaşıyoruz. Yurt dışına seyahate çıkıyorum, biri geliyor yanıma “hocam nasılsınız?” diye soruyor. O an ne kadar mutlu oluyorum anlatamam. Fakültede yanıma her gün bir sürü eski öğrencim geliyor, “hocam sizi özledik” diye… Artık sosyal medya da var, her yerden iletişim hâlindeyiz. Ekliyorlar, yazıyorlar, yorum yapıyorlar, konuşuyoruz, görüşüyoruz. Her birinin çok iyi yerlere geldiğini görüyorum, çok mutlu oluyorum. Yetiştirdiğim öğrencilerimin birçoğu Türkiye’nin çeşitli illerindeki iletişim fakültelerinde hocalık yapıyor, bir kısmı da saygın medya kuruluşlarında çeşitli pozisyonlarda çalışıyor. Sürekli iletişim hâlindeyiz. Neler yaptıklarını, nerede olduklarını takip ediyorum, onların başarıları beni çok mutlu ediyor. NATO’da, Birleşmiş Milletler’de, Brüksel’de Avrupa Birliği’nde çalışan öğrencim bile var. Gurur duyuyorum her biriyle. Benim için gerçek mutluluk bu işte. Onların iyi yerlere geldiğini görmek.
Hangi ders olursa olsun, öğrencilerinize öğütlediğiniz ya da mutlaka anlattığınız hayata veya mesleğe dair konular var mı?
Öğrencilerime her zaman kendilerine güvenmelerini, istedikten ve inandıktan sonra her zorluğun üstesinden gelip başarıya ulaşabileceklerini söylerim. Kendilerini iyi tanımalarını ve sevmelerini, onların zamanını çalan, hedeflerinden saptıran şeylerden uzak durmalarını öğütlerim. Çok yetenekli öğrencilerim var ama yeteneklerinin farkında değiller. Biz hocaların üzerine düşen de bu farkındalığı sağlamak diye düşünüyorum. O nedenle öğrencilerimle hep iletişim halindeyim. Gazetecilik mesleğine gönül vermek isteyen, gerçekten isteyerek bu bölümü tercih eden çok akıllı öğrenciler görüyorum. Onlara da sürekli şunu söylüyorum: Kendinizi bu alanda geliştirin, üniversite bitmeden İngilizce öğrenin, staj yapın, hangi alanda uzmanlaşmak istediğinizi belirleyin. Tabii tüm bunların yanında öğrencilik hayatını da doyasıya yaşayın, gezin, dolaşın, tozun. Kısacası sosyal olun. Her şey zamanında güzel.
MESLEKİ VE ETİK KURALLAR DA DİJİTALE EVRİLMELİ
Şu an sektörün durumunu mesleki ve etik kurallar bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
18. yüzyıl başlarında John Locke, John Milton ve John Stuart Mill gibi düşünürlerin fikirleri ışığı altında gazetecilik mesleği sorgulanmaya başlandı ve gazeteciliğin temel görevinin devlete hizmet etmek değil, kamuoyunu bilgilendirmek olduğu anlaşıldı. Temelde bu konuda başlayan gazetecilik etiğiyle ilgili tartışmalar, haber içeriklerinden gazetecilerin mesleklerini uygulama biçimlerine kadar birçok noktada yön buldu. Şu anda ise gazetecilik etiğinin dijital uygulamalarla değiştiğini, yeniden şekillendiğini görüyoruz ve etikle ilgili tartışmalar halen devam ediyor. Teknolojinin hayatımıza bu kadar entegre olmasıyla alışılagelmiş bütün iletişim süreçleri kökten değişime uğradı. Geleneksel kitle iletişim araçları yerini yenilikçi dijital medyaya bıraktı. Bu haliyle dijital medya kısa sürede hayatımızın odaklarından biri haline geldi. Pek tabii, gazetecilik de bu durumdan ciddi bir şekilde etkilendi. Şu süreçte geleneksel gazeteciliğin dönüştüğünü görüyoruz, dijitale evirilen bir süreci yaşıyor gazetecilik. Bu nedenle mesleki ve etik kuralların bağlamını da gelenekselden dijitale çevirmek gerekiyor diye düşünüyorum.
İLETİŞİM HER ZAMAN HAYATIMIZDA OLACAK
Sizce gazeteci olmak isteyen biri kendinde hangi soruları cevapladıktan sonra bu bölümü/mesleği tercih etmeli?
İnsanlığın temel ihtiyacı “iletişim” ile var olan bir meslek, gazetecilik. Günden güne değişiyor, dönüşüyor; teknolojinin hayatımıza girmesiyle başlayan bu hızlı dönüşüm, korkutmasın ama. Çünkü her zaman hayatımızın önemli bir yerinde olacak, iletişime dair meslekler. İletişim bir ihtiyaç, haber almak bir ihtiyaç… Dolayısıyla her şeyden önce iletişim fakültelerinde okuyan öğrencilerin iyi bir “iletişimci” olmak için çabalaması gerekiyor. Bunun için de bol bol kitap okumak, film-belgesel izlemek, yakın tarihimiz başta olmak üzere gidebildiğiniz kadar eskiye gitmek ve tarih, sosyoloji, antropoloji gibi sosyal alanlarla ilgili bilgi sahibi olmak ön şart. İlgi duyduğunuz bir alanda uzmanlaşmak için çabalamalısınız. Her konu hakkında fikir sahibi olmak için bol bol gezmeli, okumalı, izlemeli ve elbette iletişim kurmalısınız. Hayali gazetecilik veyahut iletişime dair bir meslek olanlara ilk önerilerim bunlar; elbette ki ne istediğini bilmek ve ona göre ilerlemek şart. Üniversitedeyken staj yapmak da olmazsa olmaz. Çünkü, üniversitede aldığınız teorik eğitimi pratik ile birleştirmezseniz iyi bir iletişimci olamazsınız. Öncelikle mesleğinizi sevmeniz ve üretken olmanız lazım. Bu alan üretken olmayanı diskalifiye eder, yeni fikirler ortaya koymalısınız. Üretkenlik birincil şart. Bilginin her türlüsüne açık olmalısınız. “Bu bilgi benim alanımla ilgili değil” dememelisiniz. Unutmayalım ki en parlak fikirler birçok bilginin çakışmasından ortaya çıkar. Ayrıca farklı görüşlere saygı da önemli bir gereklilik. Çok okumak, çok yazmak, çok araştırmak bunlar zaten olmazsa olmazlar. Ve tabii dünyayı izlemek, tanımak, insanlarla iletişim halinde olmak… Tüm bunlar da oldukça önemli gereklilikler… İletişim fakültelerinde okuyan tüm öğrencilere başarılar dilerim.
ELİNDE TELEFONU OLAN HERKES GAZETECİ OLAMAZ
Bu işin akademik kısmında hem de pratiğinde bulunmuş biri olarak sizce gazete hayatımızdan tümüyle çıkacak mı?
Tamamen hayatımızdan çıkacağını söylemek mümkün değil. Fakat görüyoruz ki gazetecilik gelenekselden dijitale doğru hızla dönüşüyor. Bu dönüşümü ortaya çıkaran teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin hızı. Bu anlamda gazetecilik mesleğini tek başına değil de çağımızın gereklilikleri doğrultusunda değerlendirmek gerekiyor. Sürekli kötü, karanlık bir tablo ortaya konuluyor, “gazetecilik tarihe karışıyor” deniliyor. Ben tarihe karışacağını düşünenlerden değilim. Ama hızla değişeceğini söylüyorum. Örneklerini görüyoruz, sürekli yeni kavramlar karşımıza çıkıyor bu alanda. Biri de yurttaş gazeteciliği. Yurttaş gazetecilik, profesyonel mesleği gazetecilik olmayan bireylerin ellerindeki dijital araçlarla haber üretmesi ve ürettikleri bu haberleri sosyal medyada paylaşması anlamlarını karşılıyor. Geleneksel gazetecilikten oldukça farklı işleyen yurttaş gazetecilik akıllı telefonlar, tablet ve bilgisayarlar yardımıyla haberin oluşturulması ve yine bu teknolojik araçlar yardımıyla oluşturan haberin yayılmasını kapsıyor. Önceleri pasif bir konumda olan okuyucular, izleyiciler yurttaş gazeteciliğinin ortaya çıkmasıyla, okuyan ve izleyenin yanında içerik “oluşturan” kimliğine de bürünmüşlerdir. Bu süreci yaratan en önemli unsurun sosyal medya olduğunu göz önüne alırsak sosyal medyanın gelişmesiyle yurttaş gazeteciliği kavramı da gelişmeye ve dönüşmeye devam edecektir.
GAZETECİ TİTİZLİĞİ BAŞKA BİR ŞEY
Elbette ki elinde telefonu olan herkes gazeteci olamaz, gazetecilik belli kuralları olan, etik çerçevesi bulunan bir meslek. Bir yurttaş olarak elinizdeki son teknoloji cihazlarla tanık olduğunuz olayları resmedebilir, kelimelerle ifade edebilirsiniz, çevrenizdeki kişilerle ve sosyal medya ağlarınızla birçok kişiye ulaştırabilirsiniz ancak bir gazeteci titizliğinde, tarafsız ve belirli ilkeler doğrultusunda haber üretmek tamamen başka bir şey. Bu noktada yurttaş gazeteciliğinin neden ve hangi ihtiyaca karşılık olarak ortaya çıktığına bakmak oldukça önemli. Medyadaki tekelleşmenin son yıllarda artması ve geleneksel medyaya duyulan güvenin azalması, gazetecilik mesleğindeki etik problemlerin gün yüzüne çıkması ve bu problemlere yönelik çözüm ortamının yaratılmaması gazetecilik mesleğinde alternatif arayışları beraberinde getirdi. Tam da bu süreçte iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve bireylerin kendilerini dijital bir evrenin içinde bulması alternatif bir yöntem olarak yurttaş gazeteciliğini ortaya çıkardı. Geleneksel gazetecilikte de yurttaş gazeteciliğinde de ciddi etik sorunlar olduğunu söyleyebiliriz. Geleneksel gazetecilik kan kaybederken yurttaş gazeteciliğinin ve sosyal medya haberciliğinin oldukça güçlendiğini görüyoruz. Bu anlamda yurttaş gazetecilik geleneksel gazeteciliğe bir karşı duruş sergiliyor gibi gözükse de aslında geleneksel gazeteciliği de besliyor. Bir ayrışmadan ziyade zaman içinde bir iç içe olma durumuyla da karşı karşıya kalmış durumdayız. İçinde bulunduğumuz dijital dünya çok hızlı dönüyor. Her şey, tüm iletişim süreçleri değişime uğruyor. Bu durum gazetecilik mesleğinde bazı kırılmaların yaşanmasına, meslek dinamiklerinin sarsılmasına neden oluyor. Böyle bir ortamda ortaya çıkan yurttaş gazeteciliği temel niteliklerini günden güne sağlamlaştırmakta. Azınlığın sesi olmaya, konuşulmayanları konuşmaya, yurttaş odaklı ve yurttaşların bakış açısını temele alan bir yaklaşımla habercilik yapmanın gayretinde. Bu alternatif söylemler yurttaş gazeteciliğini güçlü kılıyor. Yeni bir gazetecilik formu olarak yurttaş gazeteciliği günümüzde yalnızca sosyal medya üzerinden fotoğraf ve bilgi paylaşımını değil, alternatif yaklaşımları daha da odağına alarak açısını genişletmeye ve yurttaşların sorunları gün yüzüne çıkarıp çözüme ilişkin yollar da göstermeye çalışıyor. Gazetecilik mesleğinin bu şekilde kabuk değiştirerek devam edeceğini düşünüyorum.