HaberManşetToplum
Depresyonun dozunu mizacımız belirliyor
Depresyon, hem psikolojik hem de biyolojik bir durum. İnsanın bedeni ile psikolojisi birbirini karşılıklı olarak etkiler. Psikolog Özge Ünal’a göre mevsimsel depresyonda asıl vurgulanması gereken nokta; mevsimsel geçişlerin kimlerde ve niçin depresyonu tetiklediği. Yani depresyonu daha iyi anlamak için tetikleyici faktörler ve depresyon belirtilerinin kişiden kişiye nasıl değiştiğini açıklamak gerekiyor.
Psikolog Ünal, Türkiye’nin coğrafi konumunun getirdiği mevsimsel özelliklerin mevsimlerin yaşanma şiddetlerine etki ettiği gibi kişilerin bu mevsimlerdeki psikolojik sağlıklarına da etki edebileceğini söylüyor. Coğrafi özelliklerin etkisini yalnızca mevsimsel geçişle kısıtlı olarak da düşünmemek gerektiğini belirten Ünal, örneğin; keyif ve eğlenceye odaklı, dışadönük, hareketli ve neşeli bir mizaca sahip birinin; yazın uzun yaşandığı sıcak bir bölgeden kışların uzun yaşandığı, havanın erken karardığı ve dışarıda geçirilen vakitlerin kısa olduğu, soğuk bir bölgeye göç etmesi onda depresyonu tetikleyecek başlıca bir olgu olabileceğini ifade ediyor.
MÜKEMMELLİYETÇİ BİRİ DEPRESYONA DAHA DİRENÇLİDİR
Mevsim geçişlerinde bireyin hangi mekanizması neden, nasıl etkilenir?
İnsan çevresinden ayrı düşünülemez ancak burada çevrenin etkisinden önce bireyin mizaç/huy yapısının öneminden bahsetmek gerekir. İnsan; yaşama bakışını, temel arayış ve motivasyonunu, algısal önceliklerini, eylem, duygu ve düşünce biçimini belirleyen baskın bir mizaç tipiyle doğar. Dolayısıyla her bir mizaç tipi yaşamda kendisine ve çevresine farklı bir pencereden bakar. Mevsim geçişlerinde hangi mekanizmanın depresyonu niçin tetiklediği mizaç tipine göre değişir. Örneğin; yoğun duygusal, romantik, hassas ve melankolik olma özelliklerini taşıyan mizaç tipindeki biri için yaz ayından kışa geçiş, ölümü ve hüznü çağrıştırması nedeniyle duygusal bir duyarlılığın sonucu olarak depresyonu kolaylıkla tetikleyebilir. Ya da mizacı itibariyle mükemmeliyetçi, çalışkan, disiplinli, sorumluluklarına çok duyarlı bir kişi için kış sezonunda okul ya da iş yerindeki sorumlulukların artması, işleri hatasız/eksiksiz bir biçimde yerine getirmek zorunda hissetmesi gibi akli nedenler depresyonu tetikleyebilir. Bununla birlikte bu mizaç tipindeki bir kişi, ne olursa olsun yapması gerekenleri yapmaya daha fazla çalışacağından dolayı duygusal birine göre depresyona daha uzun süre karşı koyabilir. Ayrıca mevsimsel depresyonun dışında mevsim geçişlerinde en sık görülen bir diğer psikiyatrik durum iki uçlu duygu durum (bipolar) bozukluğudur.
BEDEN İLE PSİKOLOJİ KARŞILIKLI OLARAK BİRBİRİNİ ETKİLER
Mevsim geçişlerindeki depresyon durumunun tedavisi nasıl gerçekleşiyor?
Mevsimsel depresyonun en etkili ve kalıcı tedavisi; kişiyi depresyona iten faktörlerin altında yatan asıl nedenlere odaklanılmasıyla gerçekleşir. Kişinin stres yaratan faktörleri nasıl algıladığını, stresin onda nasıl belirtilere neden olduğunu ve bu belirtilerin nasıl yaşantılandığını belirleyen ana çekirdek ise onun mizacıdır. Dolayısıyla mizaç temelli psikoterapotik yaklaşım, etkili bir tedavi için temel anahtar oluyor. Aynı zamanda depresyon, hem psikolojik hem de biyolojik bir durumdur ve insanın bedeni ile psikolojisi birbirini karşılıklı olarak etkiler. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse; insan yüzünde sivilceler çıktığı için üzülebilir ve üzüntüsü, yüzünde başka sivilceler çıkmasına neden olabilir. Aynı şekilde tedavide de hem bedensel hem de psikolojik şikâyetlere bütüncül bir biçimde yaklaşan çift taraflı kalıcı bir tedavi uygulamak gerekir. Bu noktada genellikle psikiyatrik ilaçlara çok kolay başvurulduğunu görüyoruz. Diğer yandan ilaç kullanmak istemeyen kişiler için kimyasallardan önce başvurulabilecek PEMF terapisi, biorezonans, akupunktur gibi başka doğal ve çok etkili yollar da var. Bu yöntemlerin, özellikle mizaç temelli bir yaklaşımla bütüncül olarak uygulandığında çok kalıcı etkiler oluşturduğunu pek çok danışanımda tecrübe ettim.
MİZAC ÖNEMLİ BİR ETKEN
Mizacın mevsim depresyonlarına etkisi ve ilişkisi nedir?
Mizacın mevsimsel depresyona hem yatkınlık oluşturması, hem de depresyonun nasıl belirtiler verdiği ve nasıl tedavi edileceği noktasında doğrudan bir etkisi var. Aynı zamanda mizacın yanı sıra bireyi etkileyen diğer faktörlerin de bir arada ele alınması önemlidir. Örneğin iş ve başarı odaklı bir yetişkinin yaptığı mesleğe bağlı olarak kış sezonunda işlerinin durgunlaşması, kötüye gitmesi ihtimali depresyonu tetikleyebilir. Ya da güven ve emniyet odaklı mizaca sahip bir üniversite öğrencisinin okulun açılmasıyla birlikte başka bir şehre gitmesi, aile desteğinden uzak kalması, sorumluluk, tehlike ve belirsizliklerle tek başına mücadele etmek zorunda olduğunu hissetmesi, onda depresyonu tetikleyebilir. Dolayısıyla bu bireylere uygulanacak yaklaşımın da mizacın yanı sıra bu özelliklere de uygun, yani “o kişiye özgü” olması gerekir.
Sonuç itibariyle önemli olan kişinin yaşadığı sorunun isminin mevsimsel depresyon veya başka bir tanı olması değil; kişinin kendisini tanıması üzerinden dış dünyaya yüklediği biricik anlamın çözülmesi ve kişinin bu yaşantıları “bireysel doğrusuyla” çözüme kavuşturmasıdır.
Kaç tür mizaç tipi vardır açıklar mısınız?
Dünya’da ilk kez Uzm. Psikiyatr Enver Demirel Yılmaz hocam tarafından geliştirilen bilimsel bir model olan Dokuz Tip Mizaç Modeli’ne göre; Kusursuzluğu, Duyguları Hissetmeyi, Hayran Olunacak Kendilik İmajı, Duyguların Anlamını, Bilginin Anlamına Ulaşmayı, Entelektüel Dinginlik, Keşfetmenin Hazzını, Mutlak Güç ve Fiziksel (Duyumsal-Hareketsel) Konfor Arayan Mizaç Tipi olmak üzere 9 temel mizaç tipi vardır. Ayrıca bu 9 ana mizacın yanında kanat mizaç tipi, bu tiplerin yönelimleri, bireylerin stres ve rahatlama durumunda gösterdikleri mizaç özellikleride düşünüldüğünde toplamda 162 alt mizaç tipi üzerinden değerlendirme yapmak mümkün. Bunun yanı sıra mizaçla etkileşen ve “o kişiyi” oluşturan içsel (zekâ, yaş, cinsiyet, biyolojik özellikler vb.) ve dışsal (aile, eğitim, kültür, inanç vb.) faktörler hiç kimse için aynı değildir, her bir birey kendine özgüdür. Bizim işimizin en keyifli ve en güçlü yanı ise mizaç tipini tespit etmekle başlayıp her bir kişiyi gökkuşağında biricik ve özel kılan en doğru tonu bulabilmemiz ve bunu nokta atışı kendisine sunabilmemizdir.
Depresyon durumu anlaşılmayan bireylerin fark edilme durumu nasıl gerçekleşir?
Depresyon denildiğinde genel olarak eylemsel hareketlerde yavaşlama, iştah, uyku ve cinsel isteğin azalması, mutsuzluk-keyifsizlik, içe kapanma, kötümser düşünceler, dikkati toplayamama gibi belirtiler akla gelir. Oysa nasıl her bir birey benzer olay ve durumlara farklı açılardan bakıp farklı tepkiler verebiliyorsa depresyonu da farklı şekilde yaşayabilir. Örneğin yaşamının genelinde keyif ve eğlenceye düşkün, canlı, enerjik, muzip, konuşkan olan keşfetmenin hazzını arayan (DTM7) mizaç tipindeki kişilerde depresyon; iştah ve kilo alımında artış, bedenle fazla uğraşma, dürtüsel davranmaya eğilimli olma, duygusal dalgalanmalar yaşama ve yıkıcı-öfkeli davranışlar sergileme gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu şekilde anlatıldığında hiç de depresyon gibi olmayan bu durumdaki kişiler ve çevresindekilerin depresyonun farkında olmaları güçtür. Hatta bu kişiler kendi mutsuzluk ve iç sıkıntılarından açıkça bahsettiklerinde bile “hadi canım, sen mi depresyondasın! Senin kadar ben de gülüp eğlenebilsem keşke” gibi sözlere maruz kalabilirler. Çünkü ne kadar mutsuz olurlarsa olsunlar mizaç özellikleri nedeniyle bir başkasına göre daha neşeli ve eğlenceli görünebilirler.
ANLAŞILMAMIŞ BİR TOPLUMUZ
Türkiye toplumlarının genel olarak şu anki psikolojik durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tek kelimeyle “anlaşılmamış”. Biz çok zengin bir ülkeyiz ve ülkemizin dört bir yanında farklı özellik ve kültürel öğeleri temsil eden insanlar yaşıyor. Ancak maalesef çoğu mutsuz. Daha da kötüsü ne istediğini bilmiyor ve umutsuz. Çünkü bireyden topluma “insanı” tanıma ve anlamaya odaklanan bir yaklaşım ve sistemimiz maalesef yok. Bazıları herkesin kendisine benzemesini istiyor yani farklılıkları dışlıyor bazıları da başkalarına benzemeye çalışıyor yani toplumsal kabul uğruna bireysellikten vazgeçmeyi göze alıyor. Kendisini tanımayan, başkalarıyla ortaklaştığı-farklılaştığı noktaları ve ne istediğini bilmeyen bireylerden sağlıklı, mutlu ve üretken bir toplum da oluşmuyor maalesef. Oysa ihtiyacımız olan öncelikle “evrensel olarak insanı” tanımaya ve anlamaya odaklanarak, psikiyatri, psikoloji, eğitim ve insan kaynakları gibi insan merkezli her alanda bireysel farklılıklara uygun sistemler oluşturmak.