HaberManşetToplum

Genetiğimle oynama: Ben bir süs objesi değilim

Kediler ve köpekler bir meta haline geldiğinden onları satın almak insanlar için birer sosyal statü değeri olarak algılanıyor. Özellikle farklı cinslerdeki hayvanların adeta ticareti yapılıyor. Ancak doğal olmayan yöntemlerle çiftleştirilerek ortaya yeni cinslerin çıkarılması hayvanlarda kalıtsal bozukluklara neden oluyor. Öte yandan bu doğrudan bir canlı hakkı ihlali.

Son yıllarda doğal olan her şeye karşı, insanoğlu olarak yeni şeyler geliştirmiş durumdayız. İnsan eliyle dolaylı veya doğrudan bir şekilde doğal olan şeylerin normal seyrinde gitmesinden çıkarlarımız doğrultusunda rahatsız oluyor ve bu sürece hiç de hakkımız olmayarak katkıda bulunuyoruz. Buna hayatımızın her alanından örnekler verebiliriz. Pek tabii bu durumdan hayvanlar da nasibini almış durumda. Farklı cinslerdeki kediler ve köpekler başta olmak üzere birçok hayvan ticari çıkarlar doğrultusunda çiftleştiriliyor ve ortaya yeni cins hayvanlar çıkıyor. Özellikle kediler ve köpeklere uygulanan bu durumun en büyük nedeni bu cinslerin alıcılarının olması ve adeta bunun ticaretinin yapılıyor olması. Kelimenin tam anlamıyla insan eliyle üretilen bu hayvanları satın alan kimseler bir hayvanın bakımını üstlenmiş olmanın dışında çok farklı kaygılar da besleyebiliyor. Günümüzde hayvan sahiplenmek ne yazık ki sadece bir hayvanın bakımını üstlenmek olarak algılanmıyor. Hatta birey, edindiği hayvanı bir sosyal statü farklılığı olarak da düşünebiliyor.  Petshoplar’da bir kıyafet gibi cam kutuların içinde sergilenen ve alıcısını bekleyen bu hayvanlar çoktan bir meta haline getirilmiş durumda. Bu konuları kendileriyle konuştuğumuz hayvansever, aktivist Doç. Dr. Aybike Serttaş, Türkiye Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Birgül Rona ve İstanbul Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi Öğretim Görevlisi, Prof. Dr. Alev Akdoğan da bizden farklı düşünmüyor. Serttaş, “Bir canlının, bir hayvanın bir otomobil, pahalı bir telefon, bir pırlanta yüzükle aynı kategoriye koyulması çok düşündürücü ve masum bir hayvanla iletişim kurmanın zevkini tadamamış insanlar adına da üzücü.” şeklinde konuşurken, Rona ise, “Evcil hayvanların üretimini kabul etmemiz mümkün değildir. Özellikle doğal olmayan çiftleştirme onaylanacak bir uygulama asla olamaz.” diyor. Akdoğan ise doğal olmayan çiftleştirmeyle ilgili şunları ekliyor: “ Hem doğanın dengesi bozulacak hem de doğum sonrası talep görmeyen hayvanlar sokaklara veya ölüme terk edileceklerdir.”

PROF. DR ALEV AKDOĞAN: ÇİFTLEŞTİRMEYLE KALITSAL BOZUKLUKLAR ORTAYA ÇIKIYOR

Prof. Dr. Alev Akdoğan

Bence doğal yoldan olmayan hayvan üretimi sadece nesli tükenmekte olan hayvan türleri için geçerli olmalı ve uygulanmalıdır. Aksi takdirde hem doğanın dengesi bozulacak hem de doğum sonrası talep görmeyen hayvanlar sokaklara veya ölüme terk edileceklerdir. Diğer taraftan, belirli ırkların çiftleştirilmesi ile çeşitli kalıtsal bozuklukların bulunduğu hayvanlar üretilmiş olacaktır.  Bu durum hayvanların refahını, yaşam kalitesini ve yaşam süresini olumsuz yönde etkileyecektir. Üretim amacı güden kişiler dişi ve erkek hayvanlarını sürekli bir arada tutarak dişilerin daha çabuk kızgınlığa gelmelerini ve çiftleşerek dişilerin hiç dinlenmeksizin gebe kalmalarını sağlıyorlar. Bazen de hayvanlara hormon uygulayarak kızgınlık dönemlerini ayarlamayı tercih ediyorlar. Ancak her iki durumda da gebe kalan bir dişi hayvanın sağlığı ve doğurganlığı ile doğan yavrunun sağlığı (sakatlık, düşük ağırlık vs) zarar görüyor. Dişiler çok sık doğum yaptıklarından zayıf düşüyor, yavru sayısı fazla olduğunda yeterli süt üretimi olmuyor, yeterince beslenemeyen yavrular ölüyor. Genellikle insanlar tarafından çok talep gören Scottish Fold gibi ırkların üretimi zorlanıyor ve erken yaşta kemik deformasyonları ile yaşamları boyunca kronik ağrı çeken hayvanlar üretilmiş oluyor. Bence bu üretimler 5199 sayılı kanunun uygun şekilde revize edilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından sıkı kontrollerin yapılarak caydırıcı düzeyde cezaların uygulanması ile kontrol altına alınabilir. Ama bunu gerçekten istemenin ve uygulamanın gerekli olduğuna inanıyorum. Örneğin, İngiltere de olduğu gibi ülkemizde de Scotisch Fold kedilerinin üretimi yasaklanmalıdır.

AKTİVİSİT, DOÇ. DR. AYBİKE SERTTAŞ: HAYVAN HAKLARI PARAYA YENİK DÜŞÜYOR

Doç. Dr. Aybike Serttaş

Petshoplarda hayvan satılmasına kayıtsız şartsız karşıyım. İşletmeciler her ne kadar hayvanlara çok iyi bakıldığını iddia etseler de bir canlının para ile satılmasını etik olarak doğru bulmuyorum. Bu alış-satış döngüsü biraz önce bahsettiğimiz üretimin devam etmesini sağlıyor. Hayvan hakları paraya yeniliyor. Petshoplarda gördüğüm her hayvanın bir an önce satılması için dua ediyorum. Onların camın ardındaki çaresiz bekleyişleri, özellikle çok hareketli olan bebek hayvanların daracık bir alanda enerjilerini atmaya çalışmaları, kendilerini sevdirmek için can atmaları içimi acıtıyor. Bu hayvanların daha da şirin olmaları için henüz anne sütünden kesilmeden annelerinden ayrıldıklarını da biliyoruz. Daha pek çok can sıkıcı detay var. Bu sebepten petshoplarda hayvan satışını yasaklayan belediyeleri tebrik ediyorum. Hayvanseverlerin bu konudaki tek kaygısı merdivenaltı üretimin artabileceği ve satılan hayvanlar için koşulların daha da kötüleşebileceği idi bu yasaklar ilk başladığında. Neyse ki böyle bir gelişme olmadı. İnsanların ısrarı ise bence bilmemekten geliyor. Bu hayvanların hangi koşullarda petshop’a getirildiği, orada neler yaşadıklarını bilmiyor insanlar. Tek gördükleri kendilerine heyecanla bakan güzel bir canlı. Cehalet mutluluktur derler ya, bazen keşke ben de bilmesem, “Aman ne güzel” desem geçsem diyorum. Son olarak yine can yakan bir detaydan bahsetmek istiyorum: Türkiye’nin yazlık beldeleri neyle dolu bilir misiniz? Petshoplarda oldukça yüksek fiyatlara satılan cins hayvanlarla. Bebekken bir hevesle alınıp yaz biterken sokaklara salınan hayvanlar… Korkak, mutsuz, neye uğradığını şaşırmış canlar. Ki bu hayvanları barınaklara göndermek ayrı bir felaket senaryosunun başlangıcıdır. Nefes alan her canlı sevilmeyi hak eder. Her canlının hakları var. Dünya bizden, dünya insandan ibaret değil.

THKD BAŞKANI BİRGÜL RONA: MODA FIRTINALARI ORTAYA YENİ ‘MODELLER’ ÇIKARIYOR

THKD Başkanı Birgül Rona

Evcil hayvanların bazı kişilerce bir sosyal statü üstünlüğü yani bir “varlık” göstergesi olarak kullanıldığı ne yazık ki bir gerçektir. Tıpkı lüks otomobillerin, kürk mantoların, mücevherlerin ve benzeri değerli tüketim araçlarının çevrede üstünlük yaratmak isteğiyle kullanılması gibi.  Bu tür duygular, başkalarından daha değerli olma özentisinin yarattığı ruhsal bir saplantı olsa gerek. Evcil hayvanların, belki de farkında olmayarak,  böyle bir saplantı nedeniyle kullanılmasına gelince: bu konuda böyle bir talebin varlığı görüldüğünde, dolayısıyla bir “pazar” oluşmuş oluyor. Bu “pazar”ın talep gören ürünlerle yani değişik türden, değişik görünümlü, diğerlerinden farklı yapıda evcil hayvanlarla donatılması için hayvanların genleri ile oynanıyor. Sonuçta doğal ırk özelliklerini kaybetmiş olarak yaratılan hayvancıklar sağlıksız, hastalıklara dirençsiz oluyorlar ve bünyelerinde çeşitli fizyolojik ve biyolojik sorunları taşıyorlar. Ve sonunda onların da modası geçiyor. Onların yeni mekânı artık sokaklardır. Tıpkı bir zamanların Dalmaçyalıları gibi. “Pazar” ise yeni bir moda fırtınası oluşturma ihtiyacı ile yeni modeller yaratmaya başlıyor.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak