Akademisyen Dr. Leyla Bektaş Ata: “Bireysel hikâye ve deneyimleri, toplumsal olanı anlamada aracı kılıyorum. Bireysel olanı göz ardı etmeden ancak kamusal olana da dayatmadan ilerlemeye çalışıyorum. Temel derdim, tekil hikayeleri silikleştirmeden ortaya çıktığı toplumsal, ekonomik ve kültürel düzlemi açıklamak. Toplumsal meseleler ise kaçınılmaz olarak politik.”
Akademisyen Dr. Leyla Bektaş Ata, çocukluk yıllarının geçtiği İzmir’in Karabağlar ilçesindeki Limontepe semti üzerine önce doktora tezi hazırlamış ve bu teziyle 2019 yılında İlhan Tekeli Doktora Tez Ödülü’ne layık görülmüştü. Bektaş Ata kısa bir süre sonra ise bu çalışmasını daha genişleterek ve detaylandırarak “Limontepe’de Yaşamak, Büyümek, Beklemek” adıyla bir kitap haline getirmişti. Geçtiğimiz günlerde Bektaş Ata’nın bu kitabı Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Kent Çalışmaları Ödülleri’ kapsamında kitap kategorisinde ödüle değer bulundu. Bektaş Ata’nın kitabı, kendisinin de çocukluk ve ilk gençlik zamanlarının geçtiği bir gecekondu bölgesi olan Limontepe semtindeki yürüttüğü araştırmaları içeriyor. Öyle ki burası kentsel dönüşüm bölgesi ilan edilen ancak anlaşma sağlanamadığı için sürecin nasıl işleyeceğinin sürüncemede bırakıldığı bir bölge. Bektaş Ata da dönüşümün eşiğinde yaşayan mahallenin birinci ve ikinci kuşak sakinlerinin evleri, mahalleleri, komşuları ve kentin diğer mekânlarıyla geliştirdiği ilişkiyi sınıf ve toplumsal cinsiyet tartışmaları üzerinden inceleyerek karşımıza çıkıyor. Biz de Bektaş Ata ile hem bu kitabını hem de akademik çalışmalarını konuşmak üzere bir araya geldik. Sohbetimize geçmeden önce şu an Kadir Has Üniversitesi’nde TÜBİTAK tarafından desteklenen ‘Elektrikli ev aletlerinin toplumsal tarihini kadınların gündelik hayatlarındaki tezahürü’ konu başlığındaki bir projede araştırmacı olarak çalışan Bektaş Ata’yı kısaca daha yakından tanıyalım: “İki yıl önce iletişim bilimleri alanında doktoramı bitirdim. Doktoramı sürdürürken bir süre Cardiff’te Coğrafya ve Planlama Okulu’ndan araştırmacı olarak bulundum. Şimdi Kadir Has Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyorum. Çoğunlukla akademi içinde, biraz da dışında üretim yapmaya çalışan bir araştırmacı ve yazarım. Bir buçuk yaşında kızımı büyütürken akademik faaliyetlere de elimden geldiğince dahil olmaya gayret ediyorum. Daha çok kent sosyolojisi alanında çalışıyorum. Araştırmalarım mekân, toplumsal cinsiyet ve gündelik hayat ekseninde yoğunlaşıyor. Araştırmamın özneleri son dönemde yoğunlukla kent yoksulları ve kadınlar. Çoğunlukla görmezden gelinen, kanıksanan, göz ardı edilenin peşinden gitmeye çalışıyorum. Ana akım araştırmalarda ve medyada kendine yer bulamayanların deneyimini açığa çıkarmaya ve görünür kılmaya çabalıyorum.”
ARAŞTIRMA İÇİN ÜÇ AY BİR REZİDANSTA YAŞADIM
Tamamladığınızda sizi mutlu eden araştırmalarınızdan bahseder misiniz?
2015 yılında güvenlikli, yüksek binalarda yaşamakla ilgili bir araştırma yürüttüm. İnsanlar neden bu tür binalarda yaşar, burada yaşam onların kent içi hareketliliklerini ve mekân kullanımlarını nasıl değiştirir, ben yaşasam hayatımda neler farklılaşır gibi sorularla başladım araştırmaya. Önce İstanbul’un farklı bölgelerindeki rezidans tipi konutlarda yaşayan 30’u aşkın kişiyle görüşmeler yaptım ve ardından bir sponsor bularak Başakşehir’de bir daireye üç aylığına yerleştim. Araştırmacı olarak kendi deneyimimi ön plana çıkardığım, günlükler tuttuğum, site sakinlerini ve kendimi gözlemlediğim bir dönemdi. Araştırmacının kendi öznel deneyimini büyük resmi anlamakta nasıl aracı kılabileceğimiz üzerine düşündüm bu dönemde. Araştırmacının kendisinin araştırmanın hem öznesi hem de nesnesi olduğu bu yöntem otoetnografi olarak adlandırılıyor. Akademik metin yazımının sınırlarını da genişletmeye çalıştığım bir makale çıktı bu sürecin sonunda: Bir Güvenlikli Site Hikayesi. Bu makalem Fe Dergi’de yayınlandı. Bu makale Dicle Koğacıoğlu Ödülleri’nden birini alınca hem izlediğim yönteme hem de akademik anlamda kendime olan güvenim arttı. Doktora tezimde de yine kendimden doğru bir araştırma yürütmeye yöneldim ve Limontepe kitabını ortaya çıkaran süreç başladı. Doktoramı tamamladıktan sonra ise aynı mahalleye tekrar döndüm ve bu sefer kente erişmekte, kent içinde zaman geçirmekte güçlük çektiğini iddia eden büyük oranda 50 yaş üzeri kadınlarla görüştüm. Raoul Wallenberg Enstitüsü’nün desteklediği bu araştırma, kadınlara, belirledikleri kişilerle belirledikleri yerlerde zaman geçirme, kente katılma ve bu katılımı anlatma ortamı yarattı. Benimle birlikte Elif Miral Oktay da araştırmada yer aldı ve ortaya harika videolar çıkardı. Kadınların kentle olan ilişkilerini kendi ağızlarından dinlediğimiz, onlarla İzmir’in faklı noktalarını adımladığımız videolar, Deutsche Welle Türkçe Youtube kanalında yayınlandı. Bu videolar hem araştırmaya katılan kadınların hayatlarına somut birer anı/çıktı olarak girdi hem de kent yoksulu kadınları görünür kılmak için aracılık etti.
KENTİN TARİHİNİ ÖZNELERİYLE BİRLİKTE YAZDIM
“Limontepe’de Yaşamak, Büyümek, Beklemek” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Neden böyle bir kitap yazdınız?
Kitap, benim de çocukluğumun ve ilk gençliğim geçtiği bir gecekondu bölgesi olan İzmir’in Limontepe semtinde yürüttüğüm araştırmaya dayanıyor. Kentsel dönüşüm bölgesi ilan edilen ancak anlaşma sağlanamadığı için sürecin nasıl işleyeceğinin sürüncemede bırakıldığı bir bölge burası. Ben de dönüşümün eşiğinde yaşayan mahallenin birinci ve ikinci kuşak sakinlerinin evleri, mahalleleri, komşuları ve kentin diğer mekânlarıyla geliştirdiği ilişkiyi sınıf ve toplumsal cinsiyet tartışmaları üzerinden inceliyorum. Kentleşme sürecinin ortaya çıkardığı dönüşüm coğrafyasında yaşayan kent yoksullarının, bu süreçte mekânla kurdukları ilişkiyi, tarihsel olarak nasıl geliştirdikleri ve anlattıklarını tartışıyorum. Bu esnada, bir kentlilik biçimi olan gecekondululuğun ve gecekonduda yaşamanın taşıdığı gerilimleri, uzlaşma ve ayrışma durumlarını açığa çıkarmaya çalışıyorum. Dönüşümün, geçiciliğin ve yoksulluğun mekânında kalıcılık ve süreklilik için atılan adımları, mekânı kullanım biçimlerinde görünür kılıyorum. Bölge sakinleriyle uzun zaman geçirme ve kültürel yapıyı derinlikli analiz etmeye imkân sağlayan bir metodoloji (etnografi) izliyorum. Ben de burada yaşam tecrübesine sahip olduğum için kendi ilişkilerimi ve durumumu da incelemenin bir parçası kılıyorum. Kitapta, kentin kenarının tarihini özneleriyle birlikte yazmaya çalıştım. Mevcut kent politikaları mahalleyi ortadan kaldırmadan, bizi biz yapan anlamların temellendiği, hatıralarımızın zemin bulduğu sokakları, bahçeleri, balkonları, köşe başlarını yerinden etmeden hemen önce tarihe not düşmeyi umuyorum.
HATIRALARINIZI ARAŞTIRMA SAHASI YAPMAK RİSK İÇERİYOR
Bu kitabınızla aldığınız ödül size ne hissettirdi?
Kendi hatıralarınızın da olduğu bir yeri araştırma sahası yapmak birçok risk içeriyor. Araştırma yapmak için İzmir’e gitsem de mahalleye adım atıp saha çalışmasına başlamaktan bir süre korkmuştum. Çünkü, iyisiyle kötüsüyle nostaljiye bürünmüş, çocukluğun halesiyle sarmalanmış bölgeye uzanmak, bugünden geçmişe giden bir yolculuğa çıkmaya, hafızanın taşlarını yerinden oynatmaya davetiye çıkarıyor. Bir süre sonra sahaya gittim ve araştırma süresince birçok insanın kapısını çaldım. Beni kabul ettiler hayat öykülerini paylaştılar. Beni kendi yaşam anlatılarına ortak kıldılar. Büyük bir sorumluluk almış oldum. Topladığım bunca öyküyü iyi bir şekilde anlatmam, onların endişe ve umutlarını hak ettiği biçimde dile getirmem, seslerine aracı olmam gerekiyordu. Kent yoksullarının kentsel dönüşüm projeleri gölgesinde evleri, mahalleleri ve birbirleriyle ilişkilerini, endişe ve beklentilerini ele aldığım ve benim de bir dönem parçası olduğum bir yerden temellenen bir araştırmanın ödül alması birçok bakımdan mutluluk verici. Bu araştırma benim doktora tezim. Ve doktora tezi olarak da İlhan Tekeli Doktora Tez Ödülü’nü almıştı. Kitaplaştığında akademi sınırlarından çıkıp genel okuyucuyla buluştu. Zeytinburnu Belediyesi’nin açtığı Kent Çalışmaları Kitap Ödülü’ne de layık görülmesi, bana ve araştırmaya duyulan güveni boşa çıkarmadığımı gösteriyor. Sosyal bilimlerde çok kısıtlı olan bu tür ödüllerin araştırmacılar için çok önemli bir motivasyon yarattığını da belirtmem gerekir. Bu kitap çok büyük oranda kent yoksulu kadınların anlatılarından ortaya çıktığı için ödülü de onlara ithaf ettim.
TOPLUMSAL MESELELER KAÇINILMAZ OLARAK POLİTİK
Daha çok toplumsal mı yoksa bireysel politik konular mı daha ilginizi çekiyor, neden? Ayrıca akademik alanda kaygınız ve hedefiniz nedir, ne yapmak istiyorsunuz?
Bireysel hikâyeleri ve deneyimleri toplumsal olanı anlamada aracı kılıyorum. Bireysel olanı göz ardı etmeden ancak kamusal olana da dayatmadan ilerlemeye çalışıyorum. Temel derdim, tekil hikayeleri silikleştirmeden ortaya çıktığı toplumsal, ekonomik ve kültürel düzlemi açıklamak. Toplumsal meseleler ise kaçınılmaz olarak politik. Özellikle marjinal ve kırılgan gruplar üzerine araştırma yürütmek, onları görünür kılmak için adım atmaya çalışmak ve bu esnada dilin imkânlarını kullanmak. İzlediğim akademik güzergahı böyle özetleyebilirim. Öte yandan kendimi araştırma ve yazma sürecinde özgür hissettiğim ürünler verebileceğim çalışmalar yapmak istiyorum. Sadece akademik olanla sınırlı kalmadan, daha fazla kişinin okuyabileceği ya da izleyebileceği akademik metinler ya da içerikler üretmeyi önemsiyorum. Bu araştırmalar büyük oranda mekân tartışmalarına değen, meselenin toplumsal cinsiyet ve sınıf tartışmalarıyla ilişkisini anlamaya çalışan ve bireysel deneyimleri önemseyen/öne çıkaran çalışmalar olacaktır.