ManşetSöyleşiToplum

Ünal Çeviköz: Kuzey Kore ABD’ye imkanlarını göstermek istiyor

Özellikle son zamanlarda şiddetini giderek arttıran, üstelik sadece tarafları değil; dünya gündemini yakından ilgilendiren bir süreç: Amerika Birleşik Devletleri ile Kuzey Kore arasında yaşanan gerginlik. Söz konusu gerginliğin asıl çıkış noktasıysa Kuzey Kore’nin bir yandan kıtalararası balistik füze teknolojisini ilerletmesi, bir yandan da bu füzelere nükleer başlık takma denemelerini sürdürmesi. Üstelik Kuzey Kore’nin tüm dünyayı tedirgin eden bu çalışmalarında doğrudan ABD’yi hedef alan açıklamalarda bulunuyor olması, taraflar arasındaki gerginliği tırmandırdı.

Bağdat, Bakü ve Londra gibi merkezlerde ülkemizi temsil etmiş Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz ile Amerika Birleşik Devletleri ve Kuzey Kore arasında yaşanan söz konusu gerginliği ve bu gerginliğin nedenlerini konuştuk. Çeviköz, şu an yaşanan süreci anlamak için hem ABD hem de Kuzey Kore’nin tarihine bakmanın önemli olduğuna dikkat çekerek, gerginliğinin aşımınınsa daima diyalog yoluyla gerçekleşebileceğini vurguladı.

Kuzey Kore uyarıları dikkate almıyor

ABD ile Kuzey Kore arasında yaşanan krizin gerekçesi nedir?
Kuzey Kore uzun zamandan beri bir silah programı izliyor ve kıtalararası balistik füze imalatında ısrarlı bir şekilde devam ediyor. Bunları da uzun zamandan beri gerçekleştirdiğini ispat etti. Yavaş yavaş bunların menzillerini arttırmaya başladı. Bir yandan da nükleer silah programını devam ettiriyor. Bu iki unsur Kuzey Kore’yi yavaş yavaş dünya için önemli bir tehdit haline getirmeye başladı. Yıllardan beridir zaten BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca Kuzey Kore’ye yaptırım uygulanmaktadır. ABD ile Kuzey Kore arasındaki gerginliğin esas sebebi budur. Çünkü ABD dünya üzerinde bir yandan nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf olan bir ülke olarak bir yandan da hala dünyanın en önemli askeri gücü ve bir süper güç olarak gerek nükleer silahların yayılmasının önlenmesi açısından gerekse kıtalararası balistik füzelerin ve bunların bir de nükleer başlık takılarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bir çaba içinde… Ama Kuzey Kore’ye yapılan uyarılar hiçbir şekilde Kuzey Kore tarafından dikkate alınmadığından dolayı bu gerginlik bugün çok ciddi bir safhaya ulaşmış durumda.

‘Trump yeni bir düşman yaratarak kendi kitlesini bir araya getirmeye çalışıyor’

Bu krizin Trump döneminde yaşanıyor olması bir tesadüf mü ve Kuzey Kore neyi amaçlıyor olabilir?
Tesadüf değil aslında Kuzey Kore ile ilgili bu gerginlik Donald Trump öncesinde de vardı. Obama döneminde de vardı. Dediğim gibi uzun zamandan beri zaten Kuzey Kore’ye karşı yaptırımlar uygulanıyor. BM’nin güvenlik konseyindeki daimî üyeleri tarafından da Rusya ve Çin dahil olmak üzere Kuzey Kore’ye yapılan bu yaptırımları onlar da destekliyordu. Ama Trump’ın belki şu farklılığı var: Trump iktidar olduğundan beri bütün ABD’de kendine oy veren kitleyi biraz da popülist bir maksatla yeni bir düşman yaratarak tekrar bir araya getirmeye çalışıyor. Şu sırada birçok deneme yaptı ve bunların içinde en kolay Kuzey Kore’yi buldu. Kuzey Kore’yi şu sırada bir numaralı düşman olarak ilan etmesi, bunun üzerinden ABD’de yeni bir heyecan ve dış politika meselesi yaratması onun programını uygulamasına ve kendi kafasındaki düşüncelerini gerçekleştirmesinde bir vesile oldu diye düşünüyorum. O bakımdan Trump’ın Kuzey Kore’yi kullandığından söz etmek daha mümkün.

‘Trump yapmak istediği birçok şeyi başaramadı’

Yönetime geldikten sonra genelde dünyanın “bekçiliğini yapmayacağını” ima eden Trump aksine çok sert çıkışlar yapıyor, bunun nedeni nedir?
Sert çıkışlar yapmasının nedeni şu: 20 Ocak’ta yemin ettikten ve göreve başladıktan sonra yapmak istediği birçok şeyi gerçekleştiremedi. Örneğin Obama’nın yürürlüğe koymuş olduğu bu sağlık programıyla ilgili olarak yaptığı hamleler başarısız kaldı. Senatoda Obama’nın sağlık planını değiştirmekle ilgili teklifi reddedildi. Öte yandan biliyorsunuz bazı İslam ülkelerinden gelen insanların ülkeye girmesinde ve vizeleriyle ilgili engeller çıkarmaya çalışmıştı. Değişik bölgelerdeki savcılıklar kararları kabul etmediler dolayısıyla Trump’ın yapmak istediği birçok şeyde oyun planı bozuldu. Bu konudaki oyun planı Amerika’nın kendi iç dengeleri açısından değişmeyecek bir şey. Çünkü burada tamamen bir dış muhatap var ve Kuzey Kore’deki liderle çok kolay bir şekilde Twitter üzerinden kendi söylemek istediklerini dile getirebiliyor ve gerginliğin ölçüsünü indirip çıkarmayı kendi başarabiliyor. Bunun için bu şekilde bir yöntemle devam ediyor. Sertliğinin sebebiyse; ne kadar popülist rejimlerde liderler bağırıp çağırırlarsa ve sert söylemler kullanılırsa bu kadar cazip oluyorlar ve o kadar ilgi çekiyorlar. Zannediyorum Trump’ın da şu sırada denediği bu.

‘Kuzey Kore ABD’ye imkanlarını göstermek istiyor’

Bu krizin yumuşak ve sert çözümleri ne olabilir? Bölgeye ve dünyaya etkileri için ne tür senaryolar mümkündür?
Ben bunun aslında bir büyük savaşa dönüşeceğini zannetmiyorum. Çünkü bir büyük savaşta şöyle bir olasılıktan söz edebilir belki: Kuzey Kore atacağı balistik füzelerin Guam topraklarına ya da ABD’ye ait olan Guam Adası’nın üzerine düşeceğini söylemiyor. Şu anda Kuzey Kore’nin ispat etmek istediği “Ben Guam’a da erişebilecek bir kapasiteye sahibim.” diyor. Yani 3500 ile 3700 kilometrelik bir menzile sahip vaziyette şu sırada. Bunu ispat etmek istiyor ve bunu ispat etmek için de daha evvel Japonya’da göstermişti. Japonya’nın üzerinden füze atabildiğini ve o mesafeyi elde edebildiğini göstermişti. Bu defa da Guam’ın yakınlarına kadar yani Guam’a 30-40 km mesafeye varana kadar denize düşecek şekilde balistik füze kullanabileceğini göstermeye çalışıyor. Bu aslında bir caydırıcılıktır. Dolayısıyla “ben bu caydırıcılığa sahip olacağım ve ABD karşısında bu yeteneğimi de istediğim taktirde kullanabileceğim” demek ve göstermek istiyor. Bunu elde etmek için yaptığı çabanın karşısında ABD başka türlü bir tepki vermediği taktirde bir topyekûn savaşa ve tırmanmaya gitmeyeceğini düşünüyorum.

‘Nükleer savaşa gideceğini düşünmüyorum’

Yalnız şöyle bir risk var. Trump’ın nasıl bir davranış göstereceğini şu sırada kestirmek çok zor. Trump iktidara geldiğinden beri herkesi şaşırtan ve hiç beklenmedik, öngörülmedik şekilde davranışlar izledi. Onun için birdenbire Kuzey Kore’ye balistik füzesini atmadan evvel müdahale ettiği taktirde o zaman Kuzey Kore’nin buna mutlaka mukabele etme imkânı var. İşte tırmanma böyle başlar. Yani herhangi bir şekilde durduk yere hiçbir zarar olmadan sadece tehdit algılaması üzerinden birisi ön alırda buna erken bir şekilde durdurmak için ciddi müdahale yaparsa karşı tarafın o müdahalede tamamen imkanları ortadan kalkmayacağı için cevap verme hakkı vardır. Cevap vererek tırmanma karşılıklı bir şekilde böyle yükselir. Böyle bir risk var. Ama bunun bir nükleer savaşa gideceğini ben açıkçası düşünmüyorum. Çünkü iki tarafta nükleer silahların kullanılması halinde bunun dünya için bir felaket olacağını biliyorlar.

‘Kuzey Kore kendi liderliğini sağlamlaştırarak sürdürebilmek için uğraşıyor’

Kuzey Kore’nin geliştirdiğini iddia ettiği uzun menzilli füzelerin tehdit olasılığı nedir? Yoksa Kuzey Kore sadece güç gösterisi mi yapmaktadır?
Bu zaman içinde kazanılmış bir yetenek. Bunu peyder pey ilerletti Kuzey Kore. Önce Japonya’ya erişebilecek sonra Japonya’yı aşabilecek ve şimdi de Guam’a kadar erişebilecek imkanlara sahip olduğunu dünyaya göstermek istiyor. Tabii bizim bunları aslında sınama imkânımız yok. Çünkü Kuzey Kore’nin daha evvel yaptığı denemelerden bazıları başarısız da oldu. Dolayısıyla her söylediğini mutlaka elde ettiği bir ortam olduğunu düşünmek doğru olmayabilir. Acaba hakikaten Guam’ın yakınlarına kadar kıtalararası balistik füze atabilecek bir imkana sahip midir yoksa değil midir, bunu atarsa ve attığı taktirde başarılı olursa anlayabileceğiz. Ancak bir totaliter rejimden söz ediyoruz. Totaliter rejimin liderliği sürekli olarak bir dış düşman belirleyerek ve o dış düşmana karşı ülke içindeki ulusal birlikteliği sağlayarak, kendi sürdürülebilirliğini garanti etmeye çalışır. Kuzey Kore’nin aslında hedeflediği bu. Küçücük bir ülke olmasına rağmen ABD gibi büyük bir süper güç ile dahi başa çıkabileceğini ve ona bir tehdit oluşturabileceğini göstermek için ve halkını da bunun etrafında bir araya getirerek kendi liderliğini sağlamlaştırarak sürdürebilmek için uğraşıyor.

‘Çin ve Rusya yaptırım bağlamında birlikte hareket ediyor’

Muhtemel gelişmeler Çin ve Rusya’yı nasıl etkiler? İki ülkenin bu kriz karşısındaki tutumları nelerdir?
Rusya ve Çin’in tutumları çok farklı olmayacaktır. Aslında Kuzey Kore’nin bir tehdit olduğunu Nükleer Silahların Yayılması Anlaşması’ndan çıktığından beri Kuzey Kore’ye yaptırım uygulanmaya başlanmasını desteklediklerini biliyoruz. Hem Rusya hem de Çin, ABD ile Kuzey Kore’ye yaptırım bağlamında birlikte hareket ediyorlar. Güvenlik Konseyi’nde onlar da daimi üye olmalarına rağmen şimdiye kadar herhangi bir şekilde Kuzey Kore’ye olan yaptırımları engellemediler. Ancak Rusya zannediyorum, 10 gün ya da 2 hafta kadar önce “Kuzey Kore ile ABD arasındaki gerginliği yakından izliyoruz.” diye bir açıklama yaptı. “Bu gerginlikte ABD ilk silah kullanan taraf olursa Kuzey Kore’nin yanında yer alacağız” dedi. Bu önemli bir gelişme veya Rusya’nın tutumuna yönelik önemli bir ipucu. Yani ABD’yi ilk tetikleyen taraf olarak görmek istemediğini öyle bir durumda o zaman Kuzey Kore’den yana olacağını söyledi. Bu da bir tür caydırıcılık ve bir tür tehdittir.

‘Nükleer silahların olduğu yerde bu şekilde bir oyun fevkalade tehlikelidir’

Çin ise Kuzey Kore krizinin tırmanmasından endişe ediyor. Çünkü Kuzey Kore bir yerde Çin’in şu sırada sadık bir komşusu. Kuzey Kore halkının tarihine baktığımızda Kuzey Kore özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra model olarak Çin’i almıştır ve Çin yapılanmasını idare sistemini benimsemiştir. Komünist bir idari sistem vardır. Bütün bunlar tabii bir yerde Çin’i de Kuzey Kore’ye karşı angaje duruma getiriyor. Ama Kuzey Kore’nin kendi alacağı inisiyatifler yüzünden Çin kendi başının da derde girmesini istemiyor. Yani Kuzey Kore ile ABD arasındaki bir gerginlik Çin ile ABD’yi karşı karşıya getirecektir. Onun için Çin Rusya’ya nazaran biraz daha ölçülü, biraz daha dikkatli ve biraz daha diplomatik çözüme ağırlık veren bir politika izliyor. Yumuşak ve sert çözümler ne olabilir dediniz… Bence açıkçası bunun yumuşak veya sert olarak tartışılmasına gerek yok. Tek çözüm vardır o da diplomatik çözümdür. Tarafların birbirleriyle diyalog içine girmeleri görüşmeleri ve mutlaka bu krizi diplomatik yollardan çözmeleri gerekir. Çünkü ellerde silahlar vardır ve bu silahlar nükleer silahlardır. Nükleer silahların olduğu yerde bu şekilde bir oyun fevkalade tehlikelidir.

Bu kriz, 2. Dünya Savaşı’na kadar uzanır

ABD – Kuzey Kore krizinin tarihi ile ilgili neler söylemek istersiniz? Nereye kadar uzanır?
ABD ile Kuzey Kore arasındaki esas gerginliği 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar götürebiliriz. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda dünya üzerinde çift kutuplu bir sistem oluştu ve bu çift kutuplu sistemde komünist ülkeler bloku ile liberal-kapitalist ülkeler bloku karşı karşıya geldiler. Ve bu iki kampın lideri ABD ile SSCB idi. Bu, tarihe baktığımızda sadece Doğu Avrupa’daki bir karşılaşma olarak düşünülmemelidir. Soğuk Savaş döneminin dünyanın değişik yerlerinde benzer kutuplaşmalar ve benzer karşı karşıya gelmeler oluşturduğunu hatırlamak lazım. Bunun bir örneği Küba’dır. Küba ile ABD arasındaki ilişkiler ve diplomatik ilişkilerin kurulması ancak Obama’nın son görev yılında mümkün olabilmiştir. İşte 2. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle birlikte bu 2 kutuplu sistemde Kuzey Kore, Sovyet modeline yakın olarak bir komünist ve ideolojik bakımdan ayrışan bir ülke olmuştur. Bu ayrışma Kuzey Kore ile Güney Kore arasında da ideolojik bir zıtlık oluşturmuştur. Nitekim bunun sonucunda 1952 ile 55 yılları arasında Kore Savaşı yaşanmıştır. ABD ile Kuzey Kore iki farklı kampta iki ülke oldukları için ve ardında da Kore Savaşı’nda Güney Kore’ye ABD yardım ettiği için süreç Kuzey Kore ile ABD arasında bir kutuplaşmaya dönüşmüştür. Bugün bu iki ülke arasındaki gerginliğin tarihteki temelini arayacak olursak 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar götürmek mümkün.

‘Türkiye tarih boyunca hep Güney Kore’nin yanında yer almıştır’

Türkiye bu krizin neresindedir ve tarihi olarak Türkiye açısından önemi nedir?
Türkiye tabii Kuzey Kore ile diplomatik ilişkilerini yeni kurdu. Uzun zaman Türkiye’nin diplomatik ilişkileri yoktu Kuzey Kore ile. Ancak Türkiye her zaman Güney Kore’den yana olmuştur ve Kore yarımadasında Kore halkının liberal bir sistem içinde özgürlükçü bir şekilde yaşamasını savunmuştur. Bir de belki şunu hatırlamakta yarar var… Kore halkı Kore kültürü ve dili aslında Türki bir dildir. Dünya üzerinde Türk dili konuşan ülkeler kategorisinde elbette Kore hemen bir numara olarak girmez ama kökü itibariyle Kore dilinin Türk dillerine çok büyük yakınlığı vardır. Ülkemizde de bazı ülkelerde Kore dili kürsüleri vardır. Bu da bizim için Kore halkıyla önemli bir yakınlık oluşturmaktadır. Ama bizim tabii kendimizi esas yakın olarak hissettiğimiz Güney Kore’dir. Çünkü 1952’de başlayan Kore Savaşı’nda Türkiye silahlı kuvvetlerini Kore’ye göndermiş ve ABD’nin önderliğindeki o savaşta Kuzey Kore’ye karşı Türk Silahlı Kuvvetleri şehitler vererek, gazilerimizin de olduğu tarihteki bir kesit şeklinde iz bırakmıştır. Bu yakınlık Türkiye ile Güney Kore arasındaki önemli bir yakınlıktır. 2012 yılında bunun 60. yıldönümü kutlanmıştır. Bugün Güney Kore dendiğinde Türkiye hep o 1952’deki şehitlerimizi, gazilerimizi hatırlar. Türkiye ile Güney Kore arasında böyle bir yakınlık vardır. Şimdi bu krizde Türkiye nerede yer alır diye düşünürseniz, Kuzey Kore – Güney Kore gerginliğinde Türkiye daima Güney Kore’nin yanında yer alacaktır. 

‘Kuzey Kore halkının ağır bir baskı rejimi altında ezildiğini anlıyoruz’

Kuzey Kore nasıl bir ülkedir ve bunca yıldır nasıl ayakta kalmıştır? Yoksul olduğu, insanların açlıktan kırıldığı ve büyük bir baskı rejiminin olduğu lanse edilmektedir. Bunlar gerçekten böyle midir? Yoksa kapalı bir kutu olduğu için, Pyongyang’ın deyimi ile bir batı propagandası mı söz konusudur?
Şimdi kapalı rejimlerin içinde gerçekten ne olup bittiğini bilmek çok zor. Özellikle bugünün bilgi ve enformasyon çağında bilgiye erişemediğiniz taktirde o zaman dedikodularla veya birtakım söylentilerle bilgi edindiğinizi zannediyorsunuz. Kuzey Kore’ye giden yok demiyorum. Elbette giden ve Kore ile ilgili bilgiler veren raporlar hazırlayan ve haberler yapan gazeteciler tek-tük de olsa olmuştur. Onlardan edindiğimiz bilgilerden Kuzey Kore halkının yokluk içinde olduğunu ve bugün artık dünya üzerinde çok fazla izi kalmayan totaliter ağır komünist bir sistemin ağır bir baskısı altında ezildiğini anlıyoruz. Şimdi böyle bir rejimin ayakta durması için kendi halkına bu yaşadıklarının sebebinin dışarıdan kaynaklandığını ve dışarıdaki düşmana karşı ayakta durmak için bunlara katlanmaları gerektiğini anlatması gerekir. Bunu anlatmak ihtiyacında olan Kuzey Kore rejimi de aslında Kuzey Kore ile ilgili söylentilerin hepsinin Batı propagandası olduğunu, aslında halkın hayatından memnun olduğunu dolayısıyla bunların ve Kuzey Kore hakkında söylenen yokluk, kıtlık gibi söylentilerin tamamen batı tarafından uydurulduğunu söylemesi çok doğaldır. Rejim kendi varlığını ve kendi sürdürülebilirliğini sağlamak için bunları kendi içinde bir iç propaganda olarak kullanmaktadır. Ancak elde edilen bulgular açıkçası Kuzey Kore’de halkın çok ciddi sıkıntılar çektiği yönündedir. Kuzey Kore ile Güney Kore arasında her iki tarafı da gidip görenler bu ayrımı çok net bir şekilde görebilmektedir.

En büyük rekabeti de ABD ile Çin arasındaki ekonomik nüfuz mücadelesi alanında göreceğiz

Gelecek yıllarda çekişme Pasifik Bölgesi’nde meydana gelecek, Ortadoğu ikinci planda kalacak denmekteydi. Bununla beraber Pasifik’teki çekişmenin ABD ile Çin arasında olacağı söylenmekteydi. Kuzey Kore de Pasifik çekişmesinin bir unsuru mudur?
Bir ölçüde öyle tabii. Çünkü biraz evvel konuştuğumuz gibi Kuzey Kore – ABD gerginliği aslında bir Çin – ABD kutuplaşmasına doğru tırmanabilir. Çünkü Çin her ne kadar şu sırada olayı diplomatik yollardan çözmeye gayret ediyorsa da Kuzey Kore’yi yalnız bırakmak istemeyecektir. Dolayısıyla bir tırmanma olursa Çin istemeye istemeye Kuzey Kore’nin yanında yer almayı bir zorunluluk olarak görecektir. O da aslında Pasifik Bölgesi’ndeki esas kutuplaşmayı Çin ile – ABD arasındaki bir kutuplaşmaya dönüştürür. Yalnız tabii kutuplaşma derken, kutuplaşmadan neyi anladığımız da açıklamak lazım… Bugün dünya üzerinde kutuplaşma sadece askeri veya askeri kuvvet-güç kutuplaşması şeklinde değil ekonomik alanda esas hüküm sürüyor. Zannediyorum Pasifik Bölgesi’nde ileride karşı karşıya kalacağımız en büyük rekabeti de ABD ile Çin arasındaki ekonomik nüfuz mücadelesi alanında göreceğiz. Böyle bir kutuplaşma Pasifik için söz konusudur. Geleceğin kutuplaşması olarak söz edilmektedir. Ama elbette gönül ister ki bütün bunların hepsinin altından kalkılabilsin ve herhangi bir şekilde tırmanma askeri müdahalelere veya askeri güç kullanmaya dönüşmeden diplomatik yollarla yatıştırılabilsin.

‘ABD ve Kuzey Kore diplomasiye şans vermeli, diyaloğu koparmamalı’

Ben tabii ki Kuzey Kore gerginliğinin tüm dünyayı çok ciddi bir şekilde ilgilendirdiğini hatta yakından ilgilendirdiğini gözlemliyorum. Ama bu tür sorunların tehditlerle Twitter üzerinden ya da bağırarak çağırarak değil, gerçekten diplomasiye şans vererek ve diplomatik yollardan diyaloğu hiçbir şekilde koparmayarak; taraflar arasında bir uzlaşı bulunabileceğine inanan bir insanım. Bu krizin de bu şekilde yatıştırılmasını arzu ediyorum.

Söyleşi, Mete Çubukçu ile Pasaport adlı TV programı için gerçekleştirilmiştir. Söz konusu programda söyleşi video olarak yayınlanmıştır.

Etiketler

İlgili enformasyon

Bir yanıt yazın

Close

Adblock Detected

Reklam engelleyici devre dışı bırak