
Engelli hakları aktivistleri Seben Ayşe Dayı ile İdil Seda Ak: “Otobüs şoförü durakta tekerlekli sandalyeli bir yolcu gördüğünde onu otobüse almamak gibi bir seçeneği olduğunu asla düşünmez ve gerekeni yapar. Bunları sağlayabilmek için ihtiyaç analizinin çok iyi yapılması, hizmetlerin çok iyi planlanması ve denetlenmesi gerekli. Bu gibi hizmetler kişisel inisiyatiflerle değil yasal sorumluluklarla ilerlemeli… Ayrıca engelli hakları konusunda ülkemizdeki en önemli sorun düzenlemelerin yapılırken engelli bireylerin ya da farklı engelli gruplarının fikirlerinin alınmaması. Bu nedenle yeterince kapsayıcı ve gerçekten haklarını savunan yasalara sahip olamıyoruz…”
Öyle göstermelik ya da temsili değil. Günün anlam ve önemine binaen de değil. Engelli sorunlarını engelli aktivistlerden yani konunun esas muhataplarından dinleyelim diye Seben Ayşe Dayı ve idil Seda Ak ile bir araya geldik ve bir söyleşi gerçekleştirdik. Onları daha yakından tanıyacak olduğumuzda; lisans eğitimini gazetecilik üzerine tamamlayan Seben Ayşe Dayı ardından antropoloji yüksek lisansını yapmış. Erişilebilirlik danışmanlığı ve eğitimler verdiği engellilik algısı üzerine Erişilebilir Her Şey adında bir şirketi var. Aynı zamanda son 8 aydır da İstanbul Havalimanı’nda Erişilebilir Havalimanı projesinin yürütücülerinden biri. İdil Seda Ak ise engellilik alanında geniş bir perspektifte çalışıyor. Engelli kadınlar, engelli çocuklar, engelli bireylerin eğitim hakkı, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye’de bilinmesi ve uygulanmasına yönelik çalışmalar temel odak noktaları arasında yer alıyor.
İdil Seda Ak Seben Ayşe Dayı
İYİLEŞMELER VAR FAKAT YETERSİZ
Ülkemizin engelli hakları konusundaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seben Ayşe Dayı: Ülkemizde engelli hakları konusunda son 15 yılda gerçekten önemli adımlar atıldı fakat hala sorunlar var. Bunun nedeni düzenlemelerin yapılırken engelli bireylerin ya da farklı engelli gruplarının fikirlerinin alınmaması. Bu nedenle yeterince kapsayıcı ve gerçekten haklarını savunan yasalara sahip olamıyoruz. Ama yine de farklı alanlarda daha detay olabilecek şekilde yeni düzenlemeler olduğunu da inkâr etmemek lazım.
İdil Seda Ak: Haklar bakımından gelişmeler olsa da hala kapsayıcı bir yaklaşımla uygulamalarda konuyu ele alamadığımız düşünüyorum. Engellik konusu da aynı toplumsal cinsiyet konusu gibi ana akımlaştırmamız gereken bir konu. Bu ne demek? Bu, planladığımız ve yaptığımız her faaliyete, hizmete, yapılı çevreye engellilik bakış açısını da dahil etmeliyiz. Örneğin, kadınların kullanımı için tasarlanan bir belediye hizmetinin engelli kadınlar tarafında da kullanılacağı akıldan çıkarılmadan bu hizmet tasarlanmalı. Ancak çoğu zaman uygulamalarda durumun böyle olmadığını görüyoruz, engelli bireyler sadece engelliler için hazırlanmış hizmetlerden yararlanabiliyor, genel kamuoyu için oluşturulmuş birçok hizmet ve yapılı çevreden faydalanamıyor.
DEVLET ENGELLİNİN BAĞIMSIZ YAŞAMINI DESTEKLEMELİ
Devlet tarafından engelli hakları konusunda nasıl düzenlemeler yapılmalı?
Seben Ayşe Dayı: Eğitim fakültelerinde öğretmenlerin engellilere yönelik akademik donanımını güçlendirerek başlamalı bu dönüşüm. Çünkü engelli haklarını savunabilen ve bağımsız olarak yetişebilecek engelli bireyleri o öğretmenler yetiştirecek. Öte yandan hala nitelikli istihdamın önünü kapayan yasalarda detay boşluklar var. Bunlar giderilmeli. Bunlardan en komiği hala ülkemizde kör bir birey eczacılık fakültesini bitirmesine rağmen eczane açamıyor. Bu tür birbiriyle çelişen yasal düzenlemelerin ortadan kalkması önemli.
İdil Seda Ak: Devlet engelli bireylerin toplum içinde bağımsız bir biçimde olabilmelerine, kendi yaşamları hakkında karar verebilmelerine ve bunun için gerekli destek mekanizmalarının oluşturulmasına imkân sağlamalıdır. Ancak ne yazık ki Türkiye’de engelli bireylerin bağımsız yaşamını teşvik edecek politika ve uygulamalar yerine daha çok bakım almalarına ve başkalarına bağımlı olmalarına neden olabilecek uygulamalar var. Örneğin, 2022 sayılı kanun çerçevesinde engelli bireylere verilen engelli aylığı hane halkı geliri göz önüne alınarak bireye tahsis ediliyor. Yani hane halkı geliriniz ne kadar düşük ise bu maaştan yararlanma olanağınız artıyor. Oysaki gelişmiş ülkelerde, bu gibi madde destekler ailenin gelirinden bağımsız engelli bireyi güçlendirmek için farklı biçim ve miktarlarda sağlanıyor. Yine kişisel asistan desteği önemli bir hak, ancak Türkiye’de kişisel asistan tutmak isterseniz bunu sizin finanse etmeniz gerekiyor, devlet bu gibi destekler için maddi yardımda bulunmuyor ya da bu hizmeti kendisi sağlamıyor. Özetle, devlet engelli bireyi bağımsız yaşamını destekleyecek politikalar ve hizmetler üretmelidir. Özetle, engelli bireyler sadece engelli gününde ya da engelli bireylere özel hizmetler sunulurken hatırlanmamalı, hayatın her alanında yer alacakları düşüncesiyle hareket edilmeli. Politikacılar ve hizmet sağlayıcılar bu saikle hareket ederek hizmetlerini üretmeli, tekil bireyler de engelli kişiler adına varsayımda bulunmak ya da karar vermek yerine kişilerin kendileri ile doğrudan iletişime geçerek bireyin ihtiyaçları konusunda gerçekçi fikirler edinebilirler.
KİŞİSEL İNİSİYATİFLERLE DEĞİL YASAL SORUMLULUKLARLA İLERLEMELİ
Ülkemizi ya da İstanbul’u hayata eşit katılım ve erişilebilirlik bağlamında değerlendirir misiniz?
Seben Ayşe Dayı: Ülkemiz ve İstanbul mimari açıdan yüzyıllardır plansız bir şekilde inşa edilmiş. Ve nüfus artışıyla birlikte yeni düzenlemelerin yapılması da düzensiz bir şekilde ilerliyor. Ama bütün bunlar yapılırken yeterince vakit ve ekonomi ayrılmıyor. Bu da aslında fiziksel erişilebilirliğin olmaması halini devam ettiriyor. Yasalardaki bazı söylemler birbiriyle çelişince hayata eşit katılımın da önü kesilebiliyor.
İdil Seda Ak: İstanbul çok büyük, çok kalabalık ve çok hızlı bir şehir, sizden beklenen ise bu akışa ayak uydurmanız yönünde. Örneğin eğer biraz yavaş yürüyorsanız ve çok kalabalık bir yerde yürümeye çalışıyorsanız birçok kişinin laf atmasına maruz kalabiliyorsunuz ya da tekerlekli sandalye ile otobüse binmeye çalışıyorsanız ya şoförün ya da yolcuların pek de hoş olmayan tavırlarıyla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak bunlarla mücadele etmek için her gün aynı enerjide olamayabilirsiniz ki insanlar da olamıyor zaten bu nedenle içe kapanma eğilimi gösterebiliyorlar. Oysaki sizi sizden önce düşünen haklar ve uygulamalar olsa bunların çoğu ile uğraşmak zorunda kalmazsınız. Otobüs şoförü durakta tekerlekli sandalyeli bir yolcu gördüğünde onu otobüse almamak gibi bir seçeneği olduğunu asla düşünmez ve gerekeni yapar. Bunları sağlayabilmek için ihtiyaç analizinin çok iyi yapılması, hizmetlerin çok iyi planlanması ve denetlenmesi gerekli. Bu gibi hizmetler kişisel inisiyatiflerle değil yasal sorumluluklarla ilerlemeli.
“ENGELLİ KARDEŞLERİMİZ” DEMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ
Toplumumuzdaki engellilik algısı sizce ne durumda?
Seben Ayşe Dayı: Toplumumuzda engelliliğe karşı “yapamazlar, yazık, yardıma muhtaçlar” gibi bir algı var. Bunun dışında “yardım edilmesi gereken insan, muhtaç insan” kavramları da engellilere karşı fazlasıyla görülen bir tutum.
İdil Seda Ak: Toplumun büyük bir kısmı hala engelli bireyleri ve ailelerini merhamet gösterilmesi gereken kişiler olarak görüyor. Bu nedenle engelli bireyler hala hak öznesi olarak görülemiyor ve iletişim ve hizmetler de bu hak temelli anlayışa göre tasarlanamıyor. Örneğin, toplum içinde rastgele bir sohbette ya da bir politikacının bir demecinde engelli bireylerden bahsedilirken sıklıkla ‘engelli kardeşlerimiz’ lafını duyarız. Engelli bireylerin sürekli kardeşlerimiz olarak görülmesi, hep korumamız, merhamet göstermemiz gereken kişiler olarak algılandığının çok net bir göstergesi. İnsanlar, engelli bireylerin toplumda başka konumları da olabileceğini düşünemiyor ama bu kişiler anneniz, patronunuz, sevgili, komşunuz, öğretmeniniz olabilir. İlla kardeşiniz olmak zorunda değil!
BU ALGININ KARŞISINDAYIZ!
Siz bu algının neresindesiniz? Hayatınızı nasıl sürdürüyorsunuz? Karşılaştığınız zorluklardan ve mücadelenizden bahseder misiniz?
Seben Ayşe Dayı: Ben bu algının karşısında yer alıyorum ve değişmesi için uğraşan insanlardan biriyim. Çünkü 30 yaşında ekonomik bağımsızlığını eline almış bir kadın olarak sokakta hala 10-12 yaşlarında yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi, kaybolmuş anlamayan, okuma yazma bilmeyen, biri gibi algılanmak çok zor. Mesela geçen gün arkadaşlarımla bir restoranda yemek yemek zorunda kaldık. Arkadaş grubumla bir masaya oturduk. Diğer arkadaşlarıma garson menüyü uzattı bana ise vermedi. Bana dönüp, “oy benim ablam kurban olayım, o da insan” afiyet olsun dedi ve gitti. O gün çok yorgun ve telaşlı olduğum için o adamla oturup neden böyle davranmaması gerektiği konusunda sohbet edemedim. Biz de yorgun, öfkeli, sinirli veya konuşmak istemez bir halde olabiliyoruz. Ya da ben oraya arkadaşlarımla keyif yapmaya gitmişimdir ve birine engellilik algısı dersi vermek istemiyorumdur. Bazen böyle günler oluyor ama tabii ki pes etmeden anlatmaya ve doğrusunu öğretmeye idil de ben de sonuna kadar devam edeceğiz.
İdil Seda Ak: Ben sürekli hak savunuculuğu yaparak elimden geldiğince bu algıyı kırmaya çalışıyorum. Kendim de Romatoid Artrit (iltihaplı romatizma) hastasıyım, bu hastalığıma bağlı olarak günlük hayatımda önemli derece ağrı yaşayan biriyim. Ağrılarım ve hareket kısıtlılığım çoğu zaman erişilebilirlik sorunlarını da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bu savunu işini bir öz savuncu olarak da yapıyorum. Yaşadığım ve etrafımda gözlemlediğim tüm zorlukları sıklıkla farklı ortamlarda farklı insanlara aktararak farkındalık oluşturmaya çalışıyorum. Bu savunuları yaparken kendi önerilerimi mümkün olduğunca ortaya koyup diğer insanların da bu konuda düşünmesine, öneriler geliştirmesine ve beraber tartışmaya çalışıyorum.
BİRÇOĞU GÖSTERMELİK!
Ülkemizin kültür endüstrisinin (etkinliklerin, çalışmaların vs.) engelli haklarını, eşit katılımı ve erişilebilirliği gözettiğini düşünüyor musunuz? Yoksa birçoğu göstermelik mi?
Seben Ayşe Dayı: Biz Erişilebilir Her Şey olarak kültür endüstrisi ile erişilebilirlik anlamında çalışan bir şirketiz. Özellikle kültür ve sanat etkinlikleri ile içeriklerinin ülkemizde hızla erişilebilir olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü pandemi ile birlikte toplumun bir kısmında insana verilen değer, insan haklarına karşı geçici olmayacağını umduğum bir algı gelişti ve kültür sanat sektörü de bu algıyı değiştiren sektörlerden biri. Ben önümüzdeki günlerde daha çok eşit katılımlı konserler, içerikler, sergiler, tiyatrolar göreceğimize inanıyorum.
İdil Seda Ak: Maalesef çoğu zaman göstermelik biçimde yapıldığını düşünüyorum. Örneğin, engelli vatandaşlar Devlet Tiyatroları tarafından gösterime giren oyunları ücretsiz izleyebilmektedirler. Geçen sene yürürlüğe giren bir yönetmeliğe göre de sinemalarda %50 indirimle biletleri satın alabiliyorlar. Bunlar, engelli bireylerin kültür üretiminden yaralanabilmeleri için önemli destekler ancak tiyatro ve sinema salonlarının erişilebilirliklerine baktığınızda birçok salonun özellikle fiziksel engelli izleyiciler için erişilebilir olmadığını görüyorsunuz. İçine giremediğiniz bir tiyatro binasında bileti bedavaya alıyor olmanızın da bir anlamı yok. Öte yandan, engelli bireyler sadece izleyici olarak değil sanatçı ya da sanat çalışanı (ekip elemanı) olarak da çalışabilir. Erişilebilirlik olmayınca bu iş imkanlarının tümü de engelli bireyler için yok olmuş oluyor. Ayrıca, kültür endüstrisinin üretimlerinde de engelli bireylerin imajı oldukça sorunlu. Çoğu zaman üretimler, engelli bireyi mağdurlaştıran bir imajla ortaya koyuyor. Bu da toplumun zaten sorunlu olan bakış açısını daha da sorunlu hale getirecek biçimde besliyor.
AMACIMIZ HAYATIN HER ALANINA ERİŞEBİLMEK
Engellilik konusundaki çalışmalarınızda hedefiniz, kaygınız, amacınız nedir?
Seben Ayşe Dayı: Ben daha çok erişilebilirlik konusunda çalışıyorum. Hakka, sanata erişim, ulaşıma erişim, bilgiye erişim…Gerçekten her şeyin erişilebilir olması mümkün. Amacımızsa erişilebilirliği hayatımızın her alanına yaymak.
İdil Seda Ak: Önceki sorularda da altını çizdiğim gibi benim tüm amacım engelli bireyin bir hak öznesi olarak görülmesine katkı sağlamak, böylece politika ve uygulamaların engelli bireylerin gerçekten yaralanabileceği biçimde üretilebilmesini sağlamak.